Kahırlı vatanım derdini bundan daha açık nasıl ortaya dökebilirdi, nasıl
derman arayabilirdi ki. Devşirme AKP hükümetiyle birlikte içine yerleşen ve
doğasını zehirlemekte olan CIA ajanlarının, Pensilvanya cemaatinin ve
damarlarına var kuvvet pompalanmaya devam edilen harici bozuk kanların, ruhunu
nasıl kirlettiğini, nasıl canını acıttığını, şerefli şehitlerimizin kanlarıyla
yıkanmış vadilerinin, çayırlarının, bir zamanlar hayat veren şimdi ise zehir
akıtan akarsularının, rant uğruna cayır cayır yakılan ormanlarının acılı
çığlıklarını, perişan hallerini daha ne yapsaydı da duymayan kulaklarımıza,
görmeyen gözlerimize sokabilseydi.
Karşı yamaçtaki köy
benim gözümün içine parmağını sokarken, herhalde bütün milletin gözüne aynı
boyutta görünmüyor olmalı ki, hala içimizde Kılavuz arayanlar var. Oysa durum
açık seçik karşımızda sırıtıyor. Ondan da öte canımızı bir hayli acıtmaya da
başladı artık. İçimizde konuşlandırılan ve konuşlandırılmakta olan tüm yabancı
güçlerin mevcudiyetlerinin nedeni, misyonları gereği milletimizi bir iç harbe
provoke etmekti. Ayrıca milli eğitimi İmamlaştırdıktan sonra açılan misyoner
okullarında, yuva körpelerimizden başlayarak ileri sınıflara doğru, sinsice
yerleştirilen Hıristiyan felsefesi, diğer yanda yumuşatılan küresel İslam’la ne
denli bir ilişki içindedir? Ya da fark nedir acaba? Cevabı Yeni Haçlının,
ülkemize başka türlü yerleşemeyeceğinde aramak lazımdır.
İşte kanı bozuk
herifler, karılar şimdi radikal yöntemlerle ve sinsice bunu gerçekleştirmeye
çalışıyorlar artık, hem de elbirliği ile. Özellikle Güneydoğuda dış kaynaklı
eğitimli profesyonellerin sistemli cinayetlerine, giderek de vatandaşın
yükselen tansiyonuna bakarsanız provokasyonun hangi boyutta olduğunu tespit
etmekte zorlanmazsınız. İşin aslı astarı budur. Şimdi artık son perdeden bir
önceki sahne oynanıyor biline.
Ne var ki itidali asla
elden bırakmadan ve çok kanlı olabilecek bir iç kavgaya olayları taşıyıp oyuna
gelmeden, düşman kanların bilhassa da profesyonel olanlarını acilen
kanalizasyona boşaltmak gerekiyor. Bu bağlamda da askerin biran önce aklını
başına toplaması öncelik kazanmıştır. Çünkü bu iş başımızda ki, hem de mili
olmayan hükümetin boyunu çoktan aşmıştır artık.
Çözümü ise öncelikle bu
hükümetten; ne yazık ki halen yeterli bir emsal olmadığı için, tek bir partiyle
değil, ancak bir milli hükümetle kurtulmak yerine; bir de mal bulmuş gibi
sarıldıkları ve genel durumu bu kerteye taşıyan açılım masallarında aramak
ısrarı, aptallık ötesinde ahmaklık olacaktır bundan böyle artık. Bu noktada
kişisel analiz ve öngörülerimi bilhassa dışarıda tutarak, günceli daha da
dramatize etmek ve yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Yoksa şüphesiz ki
söylediklerimiz bu hükümet belasından kurtulmak bağlamında asla yeterli
değildir...
Ülkemiz tarumar olup,
biz yerlere serildikten sonra da büyük adalet simsarı ve hak dağıtıcımız olan
küreselcinin, ülkemize büyük kurtarıcı edasıyla girmemesinin de bir nedeni
kalmaz artık. Böylece vatandaşı, vatandaşa, Müslüman’ı, Müslüman’a kırdıran
emperyalist, değil yeni Sevr muahedesini, tükürüğünü bile yalatır artık, bu
havlu atmış ve yeni bir Atatürk'ü olmayan millete. Bunu yaparken de dünya
milletlerini halimize güldürürken, koca kahraman(!) Türk milletini, nasıl
silahsız yerle bir ettiğini, ulusal harp akademilerinin eğitim programlarına
emsalsiz bir örnek ders olarak da yerleştiriverir.
Acı; ama bizim ve
başımızda ki iktidarsız ve yeteneksiz hükümetin; ne yazıktır ki, bir o kadar da
ansız muhalefetin, bundan sonraki ahmaklıklarının üstüne çok çabuk inşa
edilebilecek bir gerçektir bu. Ne var ki henüz kaybedilmiş bir şeyimiz yoktur.
Aynı bağlamda İstiklal harbindeki emsalsiz mağlubiyetlerinin de revanşını,
misliyle alırken, yalnız trajikomik ve örneği olmayan bir zafer kazanmış olmaz,
her ne kadar ağlayıp sızlasak da, akılcılığın ve beraberindeki politikanın
olmazsa olmazı olan entrikanın, ne demek olduğunu, maalesef de vahşi Batının
kokuşmuş dünyasında ne büyük bir güç olduğunu, hem bizlere hem de siyasiye monşer diyenlerimize, bir kere daha öğretmiş
olur.
Türk Türk'e her zaman
ve şeraitte yeter. Aslında başkalarına da hiç ihtiyacı yoktur. Yeter ki kanı
bozuklarla kanını karıştırmış olmasın. Ve ordusu da biran önce otonomisini
eline alsın. Ve kendisini hiç olmadığı kadar atıl bırakan, acıdan kedi
kompleksine sokan başındaki çıbanı delip, irinini akıtarak kendini kumanda
etmeye başlasın. Çünkü önünde bir zamanlar yedi düvelin kaçacak delik aradığı
ordusunu şimdi takan yok artık. Örfi idare bile havada kaldı. İpleyen yok. Zira
şimdilerde yerel yönetimlerin ve hepsinin üstünde de Erdoğan gibi muhteşem(!)
bir çakma başkomutanın emrinde ki bir orduya, ağlanması gerekirken kahkahalarla
gülüyorlar ve onu ciddiye de almıyorlar sadece. Yazık ki ne yazık.
Birde bu kafayla
Ortadoğu bataklığına hem de hak yoluna değil, üstelik de bok yoluna yürümeye
kalkıyorsunuz. Aman sakın ha boşuna analarınızı ağlatmayın çocuklar. Bilin ki
Türk ordusu asla bu değildir. Çünkü ne zaman yürüyeceğini çok iyi bildiği gibi,
yürürken de yeri titretirdi o ordu. Oysa sizi duyan çıplak ayakla
yürütüldüğünüzü sanacak. Sizi pasifize eden komutanlarınızı sizde pasifize edin
birlikte yok olmadan. Gerekirse Türk ordusu, Atatürk'ün de dediği gibi, başında
korkak ve işe yaramaz komutanı olacağına, aslan yürekli manga çavuşlarıyla da
harpleri lehine döndürebilecek güçtedir ve öyle de olmuştur her zaman.
Hiç unutulmasın ve
kimse de umutlanmasın ki Türk Ulusunun üstünde her şeye rağmen hesap yapılamaz.
Türk Ulusu kendi kaderini kendisi tayin eden tek ulustur yeryüzünde. Ve aynı
bağlamda kendi acılarından beslenen, en bitkin zamanlarında bile eskisinden
daha sağlam tekrar ayağa dikilen Türk Milletinin, asil duruşudur da bu ulus.
Belki bilmeyenlere
duyurmakta yarar vardır. Her gün İmralı'nın üstünde dönüp duran, gösteri
uçuşları yaparken de çok alçaktan uçan jetlerimiz, gerçi Mudanya da
oturduğumuzdan bizi de endişelendiriyor olsalar da, adadaki Apo'nun uykuları
kaçtığı ve muhtemelen de korkak herifin, kalan uykusunda da kâbuslar görmeye
başladığını düşündükçe, bizatihen çok memnun oluyor ve gururlanıyoruz aslında.
Turları saymaya kalktım, o kadar fazlaydılar ki vazgeçtim. Boşuna çok yakıt
sarfı yapılıyor olsa da, neticede psikolojik harp kapsamındadır ve
yapılmalıdır. Çünkü psikolojik savaş, gerçek savaşta kaçınılamaz olacak can
kayıplarını asgariye indirir.
Tek uçuşta dünyanın en
uzak köşesine hiç yakıt almadan ve ara istasyon da kullanmadan ulaşabilecek bir
uçağı, Erdoğan'ın bir oldubitti ile acilen neden aldırdığını, artık biliyoruz.
Ortadoğu bataklığının ağzına getirdiği ülkemizden, sular ısındığında kimseye
çaktırmadan ailesiyle birlikte, en uzak meçhul bir bölgeye ara istasyonsuz ve
tek menzilde savuşabilmek için. Şimdi buna da itiraz koyacak olan yandaşlar!
Haydin varmısınız bahse.
Nereye uçacağına
gelince, ilk aklımıza gelen şüphesiz ABD olacaktır; ama sanmıyorum. Aklın
yolunun bu olacağını ve o ülkede de adresini gizleyemeyeceğini bilecek kadar
kafası çalışır. Alternatifli ve kimsenin bilmediği başka adresler şüphesiz aile
planlamasının içinde yer almıştır. Saati çaldığında, bakımı yapılmış ve ful
deposuyla kalkışa hazır uçağı ile kendisi ve ailesiyle birlikte o günkü şartlar
altında, bu adreslerden en uygun olanına tek menzilde ulaşacağı kesindir. Hiç
kuşkunuz olmasın.
Kıçının kılı olduğunuz
ve benden sonra tufan diyen ustanızı, işte arayın o zaman ki bulasınız. Bırakın
gittiği yerde kalsın tepe tepe de, hayrını görsün. Şayet kendi adıma ararsam
tırnaklarım tersine çıksın; ama siz asıl tüyü bitmemiş yetimlerin vergileriyle alınmış
pahalı uçağımızı, emir kulu pilotlarıyla birlikte tekrar geri alabilirmisiniz,
işte asıl bunun hesabını yapın derim ben. Zira kendi hamurunda bir kişiliğin,
bizim uçağı da rüşvet aracı olarak kullanmayacağını ve kendisini meçhule
taşıyan gariban pilotlarını neyin beklediğini de, asla bilemezsiniz...
Serendip
Altındal
Video
Kanalım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder