29 Temmuz 2014 Salı

YUMUŞAK MÜSTEMLEKE EDEBİYATI..

        Cıvık bir toplum olma yolunda süratle ilerliyoruz. Allah sonumuzu hayra yorsun. Âmin! Aslında omurgamız daha 47'lerde bükülmeye başlamıştı. Ne ki, 50 de DP ile birlikte önce çatırdadı sonra da zınk diye kırılıverdi. 60'lara kadar bastonla idare ettik. 60'larda alçılandık; ama tutmadı, sonra korseyi denedik, o da yemedi. Gelen vurdu, giden taktı. Neticede yanlış doktorlar ve hatalı tedavilerle boşa geçen bir süreç sonunda, bugünkü dikiş tutmaz, bizi kötürüm bırakan güncelimize kafa üstü çakılıverdik. Şimdi hamaset edebiyatı yapan, nasihat veren çok da, işe yarar adam yok. Adamlarımızın nesli tükendi herhalde. Ne var ki yine de, canı çıkmayan hasta da umut olduğu da söylenir.


            Şimdi ise bizdeki uçuk kafalar, sanki yetmiyormuş gibi hem de en hayati noktada,  işi öyle çıkmaza getirdiler ki, neredeyse millet, "kavga çıkmasın" şemsiyesi altında herhalde Ekmel ile Tayibin aynı koltuğu kardeş kardeş paylaşmasını(!) isteyecek. Oysa kavga çıkacaksa çıksın da, adrenalimizden kurtularak rahat bir nefes alıp önümüzü görelim. Zira her kavga, sonunda kendi antlaşmasını da getirir. Hatta büyük kavgalar sonunda ebedi dostlukların bile kurulduğu bilinir.

            Meğerki lehimize bir antlaşma için, yumruğumuzu düşmanın suratına esaslı patlatmış olmalıyız. Tıpkı Kurtuluş savaşında yaptığımız gibi. Bunu yapamazsak ihtiyacımız olan devrim nasıl gelir ki. Kavgadan kaçan ise boncuk olsun. Ha lider mi yok! O zaman Türkün toprağında, eşyanın doğası gereği, nasıl olsa göğsünü ileriye uzatan biri yine çıkacaktır kesin. Atatürk’e göre - ki buna benim de inancım tamdır - bu kişi de hepimiz olabiliriz. Çünkü ayranı artık kabarmış olan Türk Milleti, beklediği işareti alınca nasılsa taşacaktır, gerekirse yine yedi düvel üstüne olsa bile...


             Geçmişten güne az çok mütedeyyin olsak da, İslam’la hiç bir sorunumuz olmamıştı, bugün maalesef başımızda olan AKP yaftalı ve ABD kökenli din simsarlarına rastlayıncaya kadar. Çakma Türk ve Müslüman beslemelerini üstümüze süren ABD, aynı paralelde Vatikan uyarlamalı YUMUŞAK Müslümanlarını da devreye soktu. Biz, acaba bağnaz ve Şeri olan yanı budanarak, asrısaadet aslına uygun, Sosyalist İslam’a dönüşüm mü olacak diye şaşkınlık ve ümitle beklerken; ne gezer, bir de baktık Müslüman diye, kendi burjuva terörist kamplarında besleyip büyüttüğü kan emici, kalp yiyici yamyam, Vatikan İmamlarını çıkardı karşımıza.

            Hz. Muhammedin Ehli Beyt İslam’ını kara bir büyü gibi sarmalayan bu durum, gerçek Müslümanlarla, çakmaları arasında aşılması imkânsız bir uçurum ve kaçınılamaz bir kanlı kavganın zeminini oluştururken, aslında Yumuşak İslam yaftası arkasında sinsice gizlenen İslam düşmanı Haçlı İblisin, sırıtan suratıyla da yüzleştirmiş oldu bizleri. Böylece Şeytani kurgunun gerçek yüzünü de görmüş olduk ve iyi de oldu aslında. Yumuşak İslam derken, bizde kendisini bağımsız sanan yumuşak bir müstemleke olduğumuzu düşünerek, bari onun edebiyatını yapalım dedik.


            Öte yandan eski Osmanlı ümmet atıklarına da yeni bir sarık ve kaftan altında, sanki Ortadoğu’nun yeni patronları(!) ambiyansıyla çakma bir kimlik oturtulmaya çalışılmaktadır. Bunda ki amaç da olsa olsa peş peşe tasarımları gündeme alınarak uygulanmaya çalışılan büyük İstanbul projeleri kapsamında, Türkiye Cumhuriyetinden yeni İstanbul Cumhuriyetine geçiş hazırlıklarıdır. İşler bir yanda bu mealde çaktırmadan sahnelenirken, diğer yanda Anadolu’dan son 15 milyon agrar göçmeni vatandaşımız da Batıya transfer edilerek, AVM para babalarının tüketim tuzaklarına çekilecektir.

            Böylece Anadolu sessiz ve derinden boşaltılarak yeni yerleşimlere, muhtemelen de birden fazla kukla devlete - sakın hemen büyük Kürdistan filan demeye kalmayın - paşkeş edilecektir. Yani Anadolu’muzun bu kafayla yakın geleceği, ABD misyonerlerinin - veya yeni Haçlının - denetiminde ve kendi siyasi yapısında, kendisini bitirecek olan Doğu paktına karşı kullanacağı yenidünya perspektifli, federatif devletler kampusu olacağı tasarımında görünmektedir.

            Sonra da Tayyip Erdoğan misyonunu tamamlamış olarak, tam da nemasını yiyeceği zaman paşa paşa emekli mi edilecektir. Pekiyi kendisinde sonuna kadar ısrar edilecekse, o zaman Obama ile kavgası nedendir. Kavga mı? Hangi kavga, siz sahiden bu vodvile inanıyor musunuz? Başımızda ki AKP hükümetinden dolayı ABD'nin bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadığı, beğenmesek de bir gerçektir. Ne var ki Tayyiplerden acilen kurtulurken, Atatürk'ün askerleri de biran evvel derin uykularından uyanmış olsunlar...


            Hepsi iyi de, lafları bu kadar dolaştırdıktan sonra şayet sözün özü olarak; yeni bir beyanatında, bizatihen ordunun son kahramanları listesine koymuş olduğum Engin Alan Paşanın, "Anadolu’muzda ki yabancı bağımsızlık senaryolarına" duyarsız ve yorum bile yapmadan, üstüne üstlük beklentili yaklaşımını asla bir ATATÜRK askerine yakıştıramadığım, kendisinden katı ve kesin çerçeveli, bir Atatürk askerine yakışan ifadeler beklerken de, sükûtu hayale uğradım tümcesi gelince, daha olumlu bir son bekliyorken, İnşallah da beni affedersiniz...


            Yorum:

            Bu beklenildiği gibi bir bayram mesajı olmadı. Çünkü Atatürk'ün Türkçe ezanı bile Arapça okunan yeni yumuşakçalar sömürgesinde, eski İslam kimliği de artık kalmamıştır nasıl olsa diye düşünmüş olabilirim affınıza sığınarak.
            Bütün olumsuzluklara rağmen bu yazıyı bana yazdıran pesimist isyanımı, aynı duyarlılıkla hissedebilen vatandaşlarımın; ama Türk ve Türkiye adının silinerek şarefli Türkiye Cumhuriyetinin, Damat Feritlere bile parmak atarcasına İstanbul Cumhuriyetine dönüşümünü duyarsız ve hayasızca izleyen tüm konu mankenlerini de lenetle tenzih ederek; aile fertleriyle birlikte bayramlarını kutluyor hepsine sağlık ve esenlikler diliyorum.

            Sayın Çölaşan kardeşime de geçmişler olsun dileklerimi iletiyorum. Şayet olayında bir kasıt varsa, yine de bir vicdan azabı girmiştir işin içine diye düşünüyorum. Yoksa Allah korusun çok daha vahim sonuçlanabilirdi. Muhtemelen kendisinin de farkında olduğu bu durumda, davacı olmamakla çok asil davranmış olduğunun da hakkını vermek gerekiyor.

            Yukardaki yazımın "yorum" bölümü, bana da isyan halinde ki diğer yarıma aittir. Belki de bizi öbür yarılarımız kurtaracaktır kim bilir...

                                                                                                                                                                                                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder