Hoca
göl kenarında bir şeyler yapıyor. Görenler soruyor, "Hayırdır Hoca efendi,
ne yaparsın oralarda". Hoca, "göle maya çalarım" der. "Yahu
Hoca hiç göl maya tutar mı" diye sorarlar. "Bende bilirim onu; amma
velâkin ya bir de tutarsa" der. Ötekilerin artık ne dediğini bilmiyoruz,
lakin bizim Hoca'nın her zamanki gibi yine son noktayı vurduğu kesin. Bugün
artık ilk mektep çocuklarının da bildiği Hoca hikâyelerinden biriydi bu...
Materinin Quant’ıyla da yüzgöz olduktan
sonra fizikçilerin bir kısmı, tanrı da bir kumarbazmış, o da arada sırada zar
atmak zorunda kalmış, diyorlarken, Einstein’ın başını çektiği diğerleri, Tanrı
kumarbaz değildi, yaptığı her şeyin bir esbabı mucibesi vardı ve bilimsel
olarak bu da bir gün bilinecektir, görüşünü savunmuşlardır.
Ben de kendi adıma bu son görüşe
inananlardan biriyim. Hatta daha da ileriye giderek diyorum ki; bilim yoluyla
bir gün, aslında öğrenilmemesi gereken tanrısal hakikati, öğrenmek zorunda
kalacak olan Homosaphien, bunun şokuyla da evrensel tarihinin depresyonunu
geçirecek ve belki de kahrından, kendini yok edecek mahşerin de tetikleyicisi
olarak intihar edecektir...
Şimdilik bu kadar uçtuğumuz yeter.
Yine ayaklarımızı yere basalım. Elimizde ne var diye baktığımızda bir
Ekmelimiz, bir de Tayip - 'imiz' meraklısının olsun bana o ismin yalın hali
bile fazla geliyor -, bunların yanı sıra da birbirine tezat farklı bakışlar,
yorumlar var. Ve 10 Ağustos daydı galiba, bir de Cumhurbaşkanı seçimi var yakın
önümüzde. İşte hepsi de bu şimdilik, diğer IŞİD'li, MIŞİD'li, PKK/PYD li, El
Kaide/Nusra lı vs. vb. bütün senaryolar uzmanlarının olsun. Yani milletin
EKMEĞİNE en yakın konumda duran, sadece bu seçim gerçeğimizdir hâlihazırda ve
biz ona odaklanalım. Ekmel meseleyi iyi yorumladı doğrusu, bu da lehine bir
artı değerdir aslında. Çünkü mesele neresinden baksan EKMEK meselesidir.
Hani Tayibin bolca vaat ettiği; ama
diğer yandan ülkenin tüm fırınlarına, köylüsünün buğday tarlalarını dahi imara
açarak çocuklarının kursağına bile ambargo koyduğu EKMEK. Her seçim arifesinde,
iki erzak poşetine milletini(!) uğruna sadaka toplumu haline getirirken, kimlik
dumuruna da uğrattığı EKMEK. Ayakkabı kutularına doldurulan çalınan rızıkların
özgül değeri olan EKMEK.
Ekmeleddin biraderin bize umut veren
EKMEK gibi bir diğer çok doğru tespiti de, ABD Başkanlık sisteminin Türkiye
Cumhuriyeti Ulus Devletine uygun olmadığı ve kendisinin de Türkiye parlamenter
sistemini benimsediği şeklindeydi. Çünkü federatif kampus devletler bileşkesi
olan ABD Devleti, dağınık ve çok farklı etnisiteler üstüne kurulu yapısı ile
elbette, üst kimlikte ve Demokratik yafta altında aslında yarı Oligark bir
Başkanlık sistemine sahip olmak zorundaydı.
İşte bu zorunluluğu ve bu durumunda
ilânihaye asla sürdürülemeyeceği haklı şuuraltı korkusuyla - ki ilk ciddi
fırsatta, federasyonların kendi başlarına otonomilerini ilan etmeleri an
meselesidir nasıl olsa, o zamanda devleti, mevleti kalmaz ortada - belki de
bütün Ulus Devletlere karşı hissettiği aşağılık duygusu nedeniyle, onlara kin
duyar hale gelmişti. Oysa tek bir Ulus Devleti olabilseydi, bu sorunları da,
uçuk küreselcilik(!) hayali de olmayacaktı aslında. İşte hayal ürünü tek Dünya
Devleti fikrinin de özeğinde yatan asıl neden, hem de kendi gelecek güvenliği
açısından diğerlerini de kimliksizleştirmek adına, bu olmalıydı aslında.
Bundan sonra sözü size bırakıyorum,
kelam sizindir. Ne biliyorsanız, seçim günü sandık başında ortaya dökersiniz
artık. Biz de öğreniriz ve müşterek hal i pür melalimizi hep birlikte terennüm etmiş
oluruz, bizden olan sevgili bayanlar, baylar ve bizden olmayan
paşazadeler(!)...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder