Hayatımda hiç bilardo
oynamadım. Istakanın nasıl tutulacağını bile bilmem. Oyunu görsel olarak
izlerim sadece. Ne var ki, bazen heyulamda fikirler, sanki masadaki bilardo
topları gidi delikler arasında gezinip dururlar. Bugün de öyle oldu. Dönüp
duran toplardan birini kaptım. Baktım üstünde DİN yazıyordu.
Demek ki yine dinle başlayacağız.
Bakıldığında beş milyon yıllık Homosaphien tarihinde, sadece üçbin yıl evvel
kitaplı dinler ve peygamberlerle tanışılmış. Demek ki dört milyon dokuz yüz
doksan yedi bin yıl haybeye(!) yaşamış bizim Âdem babalar. Ne var ki tarihe
göre öyle bir şey yok. Mesela bütün kitaplı dinlerden çok önce, ön Türklerle
birlikte sahneye giren Gök tanrı (Tengri) ve sonrasında Şamanizm'in ne kitabı
ne de bilinen bir peygamberi mevcut değildir.
Oysa bugün bile Şamanist ritüeller,
Türk halk kültüründe yaşatılıyor. Buna göre bilardo topları yuvarlanırken akla
gelen, "tanrı kadın mı yoksa erkek mi", "acaba kendisini kimin
ya da neyin yarattığını, o da merak etmiş miydi" veya "acaba
kendisinden önce ne vardı" vs. gibi sorular da başka bir göreli anlam
kazanıyor. Bu bağlamda varılan tek gerçekse, maneviyatı bütünleyen salt din ve
iman nedeniyle peygamberlere, fırka, dergâh ve cemaatlere ihtiyaç olmadığı ve
kişilerin aslında dinsel özellerini üçüncüsüz, sadece kendi ve tanrı ikilemleri
arasında halletmeleri gerektiğidir. Esasen bu husus ayetler, sureler bazında
kutsal kitaplarda da farklı ifade edilmemiştir.
Güncelin sorusu ise; çoğunluğu
mütedeyyin bir toplumla, çağdaş ve evrensel bir refah toplumuna nasıl ulaşılır
olsa gerekir. Buna cevap ararken de yine topların bir tanesi, "bilinç
değeri itibarıyla zor da olsa, böyle bir toplum bile her şeyden önce bağımsız
olmalıdır" diyor. Bunun için de ilk önce, milli kaynaklarını satan,
imanını istismar eden epikürist siyasilerden biran evvel kurtulmalıdır
önerisinde bulunuyor. Bu da bizim için Kemalist doğruyu, yine bıraktığımız
yerden tekrar sahiplenmemiz gereğini çağrıştırıyor. Gerisi de nasıl olsa
kendiliğinden gelir diyoruz.
Toplara teşekkür ederiz. Bundan
sonrasını bizde kurgularız artık. O halde bir soruyla başlayalım. Pekiyi acilen
ihtiyaç hissedilen bu zorunlu mental revizyonu, hangi siyasi lider ve kadrosu
gerçekleştirebilecektir. Burada hiç kuşkusuz önce CHP akla geleceğinden, hemen
objektife alıyoruz. Objektiften baktığımda da, CHP adına ne yazık ki içimi
karalar bağlıyor. Kılıçdaroğlu’nun yine rahmetli Ecevit’in tufasına düşerek
eski Amerikan oğlanı Dervişle flörte başladığını görüyorum. Bu yeni Amerikan
yumuşakçalığı ise, çizgiye başlamadan önce noktanın konduğunu gösteriyor bize.
İşte bu da midemi bulandırıyor.
Bu durumda artık kendi kendimize
soracağımız, "pekiyi şimdi ne yapalım" sorusuna da; her şeye rağmen
yine de CHP'yi desteklemeye devam edelim ivmesi ağırlık kazanıyor. Çünkü dört
bir koldan, içimizdeki AKP adlı Truva atından kurtulmak zorundayız bir an önce.
Bu nedenle de, bir süre daha geleceği karanlık ABD' ile ihtiyar Lejyoneri
Derviş aracılığı ile nikâh tazeleme olumsuzluğuna rağmen, ister beğenin, ister beğenmeyin;
ama yine de en güçlü muhalefetin CHP olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar, belki de
ABD ile olan göbek bağı nedeniyle, yine kısa sürecek bir koalitif iktidar
adına, bazı öznel değerlerinden vazgeçiyor görünse de.
Ee ne yaparsın, soğancı komutanından
Osmanlı tokadı yiyen, Dolmabahçe sırdaşıyla da iyice sersemleyen, asil
şehitleriyle, Silivri’de, Hasdal’da gerçek vatan evlatlarını kilit altında
tutan ve bir zamanların aslan yatağı olan TSK; şimdilerde gölge boksuyla
uğraşıyor, başında ki de sadece bol bol resim veriyor, boyun eğmekten de
muhtemelen boyun fıtığı da çekiyorsa, o zaman da böyle işimiz Allaha kalıyor
işte.
Ne var ki, yerel seçimler şayet
ülkenin kaderi olacaksa, popülist çizgide CHP'nin de acilen revizyona ihtiyacı
vardır. Her halükarda AKP'nin en güçlü silahı olan popülizm elinden
alınmalıdır. Mesela Sarıgül ile İstanbul’da yapılan ilk prezantasyon, yeterinin
de üstünde ses getirmiş ve karşı tarafta endişe yaratmıştır. Böyle devam
edilmeli ve diğer anakentlerde de benzeri adaylar tercih edilmelidir. Ve asla
unutulmamalıdır ki, Erdoğan da salt belediye popülizmi ile bugün ülkenin başına
bela olmuştur. O halde popülizm, nohut, makarna, kömür seçmenleri toplumunda,
ne yazık ki hala en geçerli modeldir.
Ve yine unutulmamalıdır ki, bu son şans da
olabilir. Zira TCK’nin yeni 53 cü maddesi yoldadır. Buna göre de, sanki bugün
mecliste mebzul miktarda yokmuş gibi, sabıkalı hırsız ve tüm sahtekârlara
meclisin yolu yasayla da açılacaktır. Konu sadece Apo katilini meclise taşıma
meselesi de değildir. Siz anlayın artık gerisini...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder