Sonun başlangıcı mı,
yoksa bacamızdan düşen karanın çöp kutusunda ki kaçınılmaz sonu mu diyelim. Ama
karşımızda sırıtıp duran resme baktığımızda, tek gözümüze çarpan, ülkesindeki
hukuksuzluğun, utanmadan bir de savcısı olduğunu iddia eden muhteremin, aslında
yüz surat taşımadığının da bir kere daha ortaya çıkmasıydı. Adamlarda ki yüz,
surat değil sanki plastik duvar kâğıdı sil sil kullan. Neme lazım, seçen iyi
seçmiş valla! Adam hala ağzını açtıkça cart curt, arada bir de zart zurt çıkıyor
içinden. Yani bildiğiniz gibi Erdoğan cephesinde elan bildik görüntü bu. Hani hikâye
de ki inatçının, boğulurken bile eliyle makas göstermesi de, kendi durumunu
tamamen tasvir ediyor. Böylesi değil yakın, uzak tarihimizde bile görülmemiştir.
Empati kurmaya çalışıyorum. Yerinde
olsaydın ne yapardın diye kendi kendime soruyorum. Bana fırsat bırakmayan
içimde ki ses, SEN kendi dokunla istesen de, ortandan ikiye ayrılsan da onun
yerinde olamazdın diyor bana. Anlayacağınız empati bile kuramıyorum muhteremle.
Hiç kuşkusuz birçoğunuz da benimle aynı durumdadır. Yani adam nevi şahsına
münhasır özel bir imalat veya bir kaza ürünüydü anlaşılan.
Ender olsa da, tarihte de görülmüştü
böyle Tiranlar. Ne var ki hepsinin sonunun, birbirinden ürkütücü ve birbirinin
kopyası görüntüler verdiğini yazıyor aynı tarih. İşte şimdi de böyle bir sona
doğru yaklaşılıyor. Yapılan birbiri peşine tutuklamalar, bize Ergenekon
oyunundan; ama şimdi de senarist cephede cereyan eden tanıdık sahneleri anımsatıyor
ve adeta bir misilleme yapılıyor. Birinin de ağzımızdan çalarak kullandığı
gibi, 'men Dakka duka' değil mi Erdoğan efendi. O zaman da kastettiğimiz buydu
işte. Her zaman da böyle olmuştur. Rüzgâr eken hep fırtına biçer. Bu değişmez
kuraldır. Yakında sen de bunu daha iyi anlayacaksın, hiç kuşkun olmasın.
Demek ki artık filmin sonu göründü.
Ve birilerinin ülkenin başına diktikleri kişileri, şimdi de benzer yöntemlerle
götürmeye kalktıkları anlaşılıyor. Yani haydan gelen yine huya gidiyor ve
tekerrür gerçekleşiyor. Böyle olacağı biliniyor ve bekleniyordu aslında. Ne var
ki beklediğimizden daha erken yola çıktı. Durum kendi adıma asla sürpriz
değildir. Bundan sonra olan ve olacakları ise ülkeyi kendilerinin sananlar dert
edineceklerdir. Biz ise tam bağımsız olabilmenin ve yeni
tufalara gelmemenin, önümüzde ki yapısal olgusuna odaklanacağız artık.
Tayyipler demek istemiyorum. Bu lafı
hiç kullanmak istemedim aslında. Çünkü kullanırken de inanın midem kabarıyor.
Bu ismi dahi tarif edilmez itici buluyorum. Oysa mazlum ve gariban diğer Tayyiplerin
ne günahı var değil mi? Görüldüğü gibi, etrafında ki çemberi yavaş yavaş
daralan mahut zat, beklenen en son darbeyi en az bir Ergenekon mağdur’unun
acılı keyfiyle(!) yaşamak üzere gün sayıyor artık. Bundan sonra da artık ona
kolay gelsin, başka ne diyelim ki!!!
İtiraf etmem gerekirse; bu olaylar
genelinde yine de vicdanımı tek sızlatan, kanı kokuşmuş babalarının zehirleyerek,
gençliklerini yaşayamadan geleceklerini kararttıkları evlatlarının durumu
oluyor, bir baba ve bir dede olarak benim için. Ayrıca ilave etmeliyim ki;
başlarındakilerin kuyruğuna yapışarak ve göze batmadan sinsice nemalanan, bir
sürü her kategoriden yandaş cukkacı epikürist de var bu ülkede. Hiç merak
etmeyin yakında hepsi yine ortaya çıkar ‘biz biliyorduk’ der ve yeni menfaat
odaklarına yönelir bu sütü bozuklar, hiç kuşkunuz olmasın.
Sözün özüne gelince; adamlık yine de
biz de kalsın diyerek, bu cinsi bozuk vatansızların derdest – vatan evladı günahsızlara
yaptıkları gibi, ne bir eksik, ne bir fazla – edilip ellerinden bütün manipülasyon
araçları alındıktan sonra, yapılacak yeni manüel bir genel seçim sonunda, yüce
Türk Ulusu'nun tokadıyla, esasen tarihin çöplüğüne gömüleceğini bildiğimizi de
belirtmek istiyoruz. Hem bu sayede yedi düvelin o sanal Demokratlarının da
ağızları kapanmış olur...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder