İstanbul
Kanalı yine sürekli gündem oldu bu günlerde. Yorumlarsa peş peşe havada
uçuşuyor. Bir tane de benden gelse herhalde fazla olmaz. Sizce de bunlar neden
yapılıyor ya da arkadaki uluslararası yoğun ilginin nedeni nedir acep. Herkes
aklına geleni söyleyebilir kuşkusuz. Lakin bana göre de durum göründüğü veya
vurgulandığı gibi salt bir itibar meselesi gibi gösteriliyor olsa da göründüğü
kadar basit değil.
Bence işin arkasında, yeni otonom Bizans/İstanbul
Devleti projesi olarak da vasıflandıracağımız çok sinsi bir plan kokusu var. Şimdi
düşünelim bir kere; Anadolu Türk Devletinden bütünlüğünü soyutlayarak, yörede bağımsız
boğazıyla da ayrılmış çok uluslu bir Dominyon, emperyalist Dünyanın rüyasında
bile göremeyeceği nasıl da çok değerli ve emsalsiz bir servet haline gelebilir
bir anda. Hatta Vatikan bile taşınabilir böyle bir yeni Roma merkezine.
§ "Boğazlar" genel deyimiyle belirtilen Çanakkale Boğazı,
Marmara Denizi ve Karadeniz
Boğazı'ndan geçişi ve
gemilerin-gidiş gelişini (ulaşımı), Lozan'da,
24 Temmuz 1923 tarihinde
imzalanmış olan Barış Antlaşmasının
23. maddesiyle saptanmış ilkeyi, Türkiye'nin güvenliği ve
Karadeniz'de, kıyıdaş Devletlerin güvenliği çerçevesinde
koruyacak biçimde, düzenlemek isteğiyle duygulu
olarak;
İşbu Sözleşmeyi,
24 Temmuz 1923’de Lozan'da imzalanmış olan Sözleşmenin
yerine
koymayı kararlaştırmışlar ve Tam yetkili Temsilcilerini aşağıda belirtildiği üzere atamışlardır: (alıntı - Montrö Antlaşması
20.7.1936)
Lozan’ı boğazlar konusunda tamamlayan ve milli güvenliğini perçinleyen Montrö
Antlaşmasının etrafından dönecek olan böyle bir planın, daha Lozan’dan beri
peşinde olan USA ve liderliğindeki emperyalist Dünya için ne kadar önemli bir
proje olduğu, kendiliğinden anlaşılmaktadır. Ayrıca Rusya ve arkasındaki, bizim
de menfaatimize olacak olan yeni İpek yolu projesinin tamamlanmasına milyarlar
ayıran Çin, henüz son sözlerini de söylememişlerdir.
Bu Kanalın ezkaza yapılması, Lozan
ve Montrö Antlaşmalarını da hiçler. Öyle ki neredeyse İstiklal Savaşı bile
boşuna kazanılmış, on binlerce Şehidimiz boşuna kan dökmüş olur. Ey İmamoğlu
bari sen durdur bu ölçüsüz pazarlığı. Ülkenin en değerli topraklarının daha
Kanal bile ortada yokken, Şeytan bakışlı bir Arap aşüftesinin, Erdoğan’ı etki
altına alan ezoterik cazibesiyle, kim bilir kimlerin eline geçecek olmasına, bizim
işe yaramaz lafazanlar konuşup dururken, bari sen engel ol, aman dileyen Roma
İmparatoruna bile üzengideki ayağını öptüren Deşti Kıpçak Başbuğu Atila’nın
torunu Aslanım.
İstanbul New York değildir. Orada
mesire olan, İstanbul’da ülkenin milli güvenliğini yok eden ve Türkiye
Cumhuriyeti’ni silahsız, savaşsız hezimete uğratan bir felakete dönüşür. Bu İktidarın
ülkemize ihaneti ve günahları artık Kaf Dağını bile aşmıştır. Buna hangi sabır
taşı ve vicdan dayanır. Hele de Türk evladının mı dayanması beklenmektedir.
Katar dediğiniz nedir. Mantar gibi
bitmiş diğer Arap Devletleri gibi, İslam ambiyanslı, paravan Amerikan Şirketi
yapay bir Devlettir. Amerikan pelüş kafalısı boşuna mı sıkı fıkıdır onlarla
tıpkı bizim Erdoğan’la kanka(!) olduğu gibi. Kanalın parasının Amerikan
marifetiyle Katar’dan gelecek olması da kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla da bu
paranın Türkiye bütçesinden karşılanacak olduğu masalı da şiddetle, değil mercek
hatta mikroskop altına alınmalıdır.
Unutulmasın ki Kanalın yapılması
demek, Türk Ulusunun kendi servetiyle kendi tarihini bitirmesi demek olacaktır.
Böylesi bir milli ahmaklık ise ne görülmüş ne de duyulmuş olacaktır sonuçta. İster
inan ister inanma dostum. Lakin sonunda tek başına kalıp ağlayan sen olacaksın.
Bunu da sakın unutmayasın.
Aslında bu işlerin, arkada sinsice
yürüyen Erdoğan liderliğindeki AKP İktidarının gizli misyonu olmadığından nasıl
emin olabilirsiniz. Hele Merkez Bankasının bile İstanbul’a naklediliyor olması,
nasıl da bu sinsi planın kozmetiği oluyor değil mi? Ve aynı bağlamda böyle bir
projenin ön hazırlığı olarak taşların, nasıl da yavaş yavaş yerine oturmakta
olduğunu, şimdi bu perspektifle yadsıyabilmek mümkün olabilir mi?
Yani İstanbul’umuzun, yeni Bizans
projesiyle, Boğaz Kanalı da ayrılmış ve yeni bir Uluslararası statü kazandırılmış
ve Malta gibi bağımsız bir Devletçik olarak hedefe oturtulmuş olduğuna, bütün
bu çalışmaların ön hazırlık olduğuna biz dikkat çekmemiş olmayalım da. Sonra
da ahde vefa sahibi, Atatürk sevdalısı bir Türk olarak vicdan azabı çekmek
zorunda kalmayalım dostlar.
Hitler
ile mübarek Atatürk’ü mukayese etme gafletinde olan geri zekalı gafillere
derhal bir hatırlatma yapalım:
Geceyle
gündüzün bile farkında olamayan idrak yoksunları, şayet bir dirhem akla
sahipseniz, bilinen bir genomdan neşet etmemiş o kafalarınızda, biraz düşünün o
zaman. Atatürk’ün çözmek zorunda kaldığı Ermeni ihanetini, ya bir de Hitler
çözmeye kalksaydı şayet! Gerisi yorumsuzdur artık…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder