17 Aralık 2019 Salı

KANAL SORUNU..


            İstanbul Kanalı yine sürekli gündem oldu bu günlerde. Yorumlarsa peş peşe havada uçuşuyor. Bir tane de benden gelse herhalde fazla olmaz. Sizce de bunlar neden yapılıyor ya da arkadaki uluslararası yoğun ilginin nedeni nedir acep. Herkes aklına geleni söyleyebilir kuşkusuz. Lakin bana göre de durum göründüğü veya vurgulandığı gibi salt bir itibar meselesi gibi gösteriliyor olsa da göründüğü kadar basit değil.

            Bence işin arkasında, yeni otonom Bizans/İstanbul Devleti projesi olarak da vasıflandıracağımız çok sinsi bir plan kokusu var. Şimdi düşünelim bir kere; Anadolu Türk Devletinden bütünlüğünü soyutlayarak, yörede bağımsız boğazıyla da ayrılmış çok uluslu bir Dominyon, emperyalist Dünyanın rüyasında bile göremeyeceği nasıl da çok değerli ve emsalsiz bir servet haline gelebilir bir anda. Hatta Vatikan bile taşınabilir böyle bir yeni Roma merkezine.

§          "Boğazlar" genel deyimiyle belirtilen Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz
Boğazı'ndan geçişi ve gemilerin-gidiş gelişini (ulaşımı), Lozan'da, 24 Temmuz 1923 tarihinde
imzalanmış olan Barış Antlaşmasının 23. maddesiyle saptanmış ilkeyi, Türkiye'nin güvenliği ve Karadeniz'de, kıyıdaş Devletlerin güvenliği çerçevesinde koruyacak biçimde, düzenlemek isteğiyle duygulu olarak;
İşbu Sözleşmeyi, 24 Temmuz 1923’de Lozan'da imzalanmış olan Sözleşmenin yerine
koymayı kararlaştırmışlar ve Tam yetkili Temsilcilerini aşağıda belirtildiği üzere atamışlardır: (alıntı - Montrö Antlaşması 20.7.1936)

            Lozan’ı boğazlar konusunda tamamlayan ve milli güvenliğini perçinleyen Montrö Antlaşmasının etrafından dönecek olan böyle bir planın, daha Lozan’dan beri peşinde olan USA ve liderliğindeki emperyalist Dünya için ne kadar önemli bir proje olduğu, kendiliğinden anlaşılmaktadır. Ayrıca Rusya ve arkasındaki, bizim de menfaatimize olacak olan yeni İpek yolu projesinin tamamlanmasına milyarlar ayıran Çin, henüz son sözlerini de söylememişlerdir.

            Bu Kanalın ezkaza yapılması, Lozan ve Montrö Antlaşmalarını da hiçler. Öyle ki neredeyse İstiklal Savaşı bile boşuna kazanılmış, on binlerce Şehidimiz boşuna kan dökmüş olur. Ey İmamoğlu bari sen durdur bu ölçüsüz pazarlığı. Ülkenin en değerli topraklarının daha Kanal bile ortada yokken, Şeytan bakışlı bir Arap aşüftesinin, Erdoğan’ı etki altına alan ezoterik cazibesiyle, kim bilir kimlerin eline geçecek olmasına, bizim işe yaramaz lafazanlar konuşup dururken, bari sen engel ol, aman dileyen Roma İmparatoruna bile üzengideki ayağını öptüren Deşti Kıpçak Başbuğu Atila’nın torunu Aslanım.

            İstanbul New York değildir. Orada mesire olan, İstanbul’da ülkenin milli güvenliğini yok eden ve Türkiye Cumhuriyeti’ni silahsız, savaşsız hezimete uğratan bir felakete dönüşür. Bu İktidarın ülkemize ihaneti ve günahları artık Kaf Dağını bile aşmıştır. Buna hangi sabır taşı ve vicdan dayanır. Hele de Türk evladının mı dayanması beklenmektedir.

            Katar dediğiniz nedir. Mantar gibi bitmiş diğer Arap Devletleri gibi, İslam ambiyanslı, paravan Amerikan Şirketi yapay bir Devlettir. Amerikan pelüş kafalısı boşuna mı sıkı fıkıdır onlarla tıpkı bizim Erdoğan’la kanka(!) olduğu gibi. Kanalın parasının Amerikan marifetiyle Katar’dan gelecek olması da kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla da bu paranın Türkiye bütçesinden karşılanacak olduğu masalı da şiddetle, değil mercek hatta mikroskop altına alınmalıdır.

            Unutulmasın ki Kanalın yapılması demek, Türk Ulusunun kendi servetiyle kendi tarihini bitirmesi demek olacaktır. Böylesi bir milli ahmaklık ise ne görülmüş ne de duyulmuş olacaktır sonuçta. İster inan ister inanma dostum. Lakin sonunda tek başına kalıp ağlayan sen olacaksın. Bunu da sakın unutmayasın.
           
            Aslında bu işlerin, arkada sinsice yürüyen Erdoğan liderliğindeki AKP İktidarının gizli misyonu olmadığından nasıl emin olabilirsiniz. Hele Merkez Bankasının bile İstanbul’a naklediliyor olması, nasıl da bu sinsi planın kozmetiği oluyor değil mi? Ve aynı bağlamda böyle bir projenin ön hazırlığı olarak taşların, nasıl da yavaş yavaş yerine oturmakta olduğunu, şimdi bu perspektifle yadsıyabilmek mümkün olabilir mi?

            Yani İstanbul’umuzun, yeni Bizans projesiyle, Boğaz Kanalı da ayrılmış ve yeni bir Uluslararası statü kazandırılmış ve Malta gibi bağımsız bir Devletçik olarak hedefe oturtulmuş olduğuna, bütün bu çalışmaların ön hazırlık olduğuna biz dikkat çekmemiş olmayalım da. Sonra da ahde vefa sahibi, Atatürk sevdalısı bir Türk olarak vicdan azabı çekmek zorunda kalmayalım dostlar.
           
Hitler ile mübarek Atatürk’ü mukayese etme gafletinde olan geri zekalı gafillere derhal bir hatırlatma yapalım:
Geceyle gündüzün bile farkında olamayan idrak yoksunları, şayet bir dirhem akla sahipseniz, bilinen bir genomdan neşet etmemiş o kafalarınızda, biraz düşünün o zaman. Atatürk’ün çözmek zorunda kaldığı Ermeni ihanetini, ya bir de Hitler çözmeye kalksaydı şayet! Gerisi yorumsuzdur artık…

                                                                                   Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder