17 Ağustos 2019 Cumartesi

KAOS KAVŞAĞINDA TARİHİ MİSYON..


            Tanrı bile Evren üzerindeki hakkını izhar etmiyorken; bazı ölümlü iki ayaklıların, ne badireler geçirmiş şu Dünya ya sahip olma sapkınlıklarına ise ancak gülünür. Binlerce yıllardır bu emeli hiç ardına koymayan Homosapien, sonunda her zaman başını taşlara vurmak zorunda kalmış ve tarihin gayya kuyusunda yok olup gitmiştir. Ne ki her zaman da bir yenisi çıkmıştır ortaya.

            Ve yeni sapkınlarda aynı temayül ve ihtirasları doğrultusunda bok yolunda helak olup gitmişlerdir. Lakin insanoğlu denen Şeytan/tanrı yine de bu kayıplardan hiçbir şey öğrenemez. Hey tanrı, ne salak şeydir aslında, şu insan denilen mahlûkun. İyiki bir de akıl vermişsin ona. Ya bir de vermemiş olsaydın ne olacaktı kim bilir.

            Akıl dediğimiz kafamızın içindeki tutanak mübaşirine, sormadan, ona danışmadan alelacele yaptığımız işlerin hep elimizde patladığı da tecrübeyle sabittir. Buna rağmen o mübaşire danışmadan rastgele yaşayanlar, acaba nasıl yorumluyorlar kendi hayatlarını diye de hep sormuşumdur kendime.

            Öyle ya bakın, USA markalı Çekiç güç tam tekmil Şanlıurfa da. Oysa bizim bu çekiç gücü, çok iyi analiz etmiş olmamız gerekmiyor muydu? Hele de Irak, Libya ve Suriye felaketleri daha sıcakken. Eh artık şimdi o bölgemizden başlayarak Batıya doğru, Türkiye Eyalet bayrakları da yavaş yavaş dokunmaya başlayacaktır artık.

            Öyleyse ‘sabrımızı test etmeyin’ diyen birilerinin avazları, Batı rüzgârına kapılıp Ağrı dağında buhar olup yok oldu anlaşılan. Esasen iktidar yaftalı iktidarsız beyinlerden, daha fazlası da beklenemezdi. Arkadan gelecekleri avucumun içi gibi öngörebiliyor olsam da, onları yazmaya inanın, ne elim ne de gönlüm yetiyor.

            Madenler meselesi, yabancı ve farklı görüşler, anti milli yorumlar kervanına kaptırılmayacak kadar ciddi ve bağlamında milli bir meselemizdir. Kaz Dağları veya Ördek Bahçeleri, ormanları falan derken, dikkat edilmesi gereken ilk hususun; milli madenler istihsalinden elde edilecek ana gelirin, önce kimin Devlet hazinesine akacak olduğunun, biran bile gözardı edilmemesi olduğudur.

            Kara gün rezervimiz olan Hazine altınımızı bile, kuyruklarına tutunarak yol almaya çalıştığımız beslemeler, İngiliz’e – ki kimdir bu İngiliz – teslim ettiler.  Yani ciğerimizi bile kediye teslim etmediler mi bunlar? Biz de oturmuş milli madenlerimizden bahsediyoruz hala. Amma da abesle iştigal hani yaptığımız. Yalnız unutulmasın ki yaptıkları yapacaklarının asla garantisi değildir Türk milletinin. Çünkü sağı, solu hiç belli olmaz anlayacağınız.

            Sözün özü; bizim milli kaynağımız bizim milli hazinemize akıyorsa mesele yok.  Yoksa derdimiz daha da artmış demektir kısaca. Amerika’nın güçle korkutma siyaseti artık ölüm uykusuna yatmıştır. Şimdi sırada kalbi tekleyen Doları vardır artık. Yakında o da tedavülden kalkınca, Amerika için hala Dünya liderliği, birinci temayülü olarak kalacaksa, bundan böyle bütün varlığını ortaya koyup, total bir savaşa girmekten başka bir çıkar yolu kalmayacaktır. Bu da esasen en son hatası olacaktır bu Dünyada.

            Ya da yine aşağıdan alıp, birinci Dünya Harbinde olduğu gibi hazırlanabilmek üzere zamana oynayacak ve yeni bir Baharı bekleyecektir. Yalnız bu dönemde ise Liberalleriyle tek parça halinde kalabileceğinin de hiçbir garantisi olmayacaktır artık. Yani nereden bakılsa durumu pek iç açıcı değildir yakın gelecekte biraderin.

            İşte ister istemez bir gün Dünya insanını yeniden düzene sokacak olan tarihi devinim, yine icraatını yapacak ve bu Dünya’nın toprakları, tüm hayat varlığı yine gelecek nesillere, dolayısıyla da sadece tanrıya kalacaktır. Yani ‘vay gidene mi’ dersiniz, yoksa ‘bak şu konuşana mı’ bu da size kalmıştır artık dostlar.

            Yalnız bu arada insanoğlu da kendisiyle kavgalı olmamalıdır. Çünkü bu Dünyadaki gerçek dostu aslında yine kendisidir. Bir misal verelim; Şayet milli halterci Naim Süleymanoğlu kendi rekorlarını peş peşe kırmaya kalkmasa, sadece başkalarının rekorlarını egale etseydi, muhtemelen kalbini genç yaşta bu kadar zorlamayacak ve hala şampiyon olarak bugün de yaşayacaktı şüphesiz. Ve şimdi kendisi gibi başarılı olabilecek milli sporcularımızı da yetiştiriyor olacaktı. İşte bu da kendisiyle statik mücadele halinde ve ihtiraslarına dur diyemeyen bütün muhterislere kapak olsun.

            Bakanlıkların bir bir Ankara’dan ayrılıyor olması, giderek eyaletlere dönüşümün de habercisidir aslında. Böylece Cumhuriyet Devletimiz giderek adım adım elimine edilerek parçalanıyor. Biz ise afakla dans ediyor, önümüze atılan gündem çerezleriyle birbirimize kadeh kaldırıyor, avunuyoruz. Bu arada bozuk düzenden bir o kadar sorumlu olan muhalefet ise, içi boş rüyalarla güzellik uykusuna devamda ısrar ediyor, etsin bakalım, nereye kadar!

            Akıl taşıyan herkes kendisinin peygamberidir aslında. Lakin ne hikmetse bunu bilmez veya böyle düşünmez ve hep başkalarından bir lider arar kendisine. Belki de milletine ‘hepiniz bir Atatürk’sünüz’ diyen Atatürk, bu hususu en güzel ifade edendir…


            Erken seçim olsun mu, olmasın mı paradoksu üstünde dikkatle durulması gereken bir meseledir. CHP tarafına göre erken seçim, giderek kendi batağında boğulmakta olan AKP’ye can simidi atmak olur. Hâlbuki AKP kendi ipini çekmektedir nasılsa. Eko-politik bir kaos kavşağında ve dizlerinin üstündeki Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırmak içinse ancak, yeni bir Sivas Kongresi bileşkesinde kurulmuş acil bir milli Hükümete ihtiyaç vardır.

            İş bu safhaya gelince de, gerçekte CHP içinde de ilk önce, kuruluş ilkelerine dönüşüm kaçınılamaz olacaktır. İşte bu tarihi revizyon da ülkemizin gelecek müktesebatı bağlamında, çok ihtiyacımız olan ve dört elle sarılmak, onu korumak zorunda olduğumuz tarihi bir misyonun miladı olacaktır…
           
                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder