Türkiye’mizde
askerliğin neredeyse sıfırlanma noktasına getirilmekte olduğu, düşündürücü
olmaktan öte, provokatif bağlamda endişe vericidir de. Çünkü aynı paralelde hak
edilmiş bir belediye Başkanlığı mazbatasının, verilmişken haklı sahibinden geri
alınması, büyük bir kargaşa yaratıyorsa, sanki ana milli mesele buymuş gibi
sıfırlanan milli askerliğin bir milli misak sorunu olduğu da arada Şeytanca
boğuntuya getiriliyor demektir.
Hele diğer yanda tam da elimizden
diğer Ege adalarımız gibi sessizce kaymakta olan Kıbrıs, yeni bir 1974 şartları
statüsü oluşturmaktadır. Ve bir de Akdeniz Gaz sultasının paylaşımı nedeniyle
hakkımız olan yeraltı kaynaklarımız, bağırta bağırta elimizden alınıyorken, bizi
ordusuz da bırakacak olan Şeytanlığın, seçim rüzgârına kapılmış milletçe
ıskalanmakta olduğu ise yürekleri hoplatıyor.
USA liderliğindeki emperyalist Batı,
milli haklarımızı dahi yeni; ama daha da keskin bir SEVR mentaliyle bize çok
görürken, Osmanlı’dan kalma yarı sömürgeliğimizi bile tama dönüştürme gayreti
içine giriyor. Biz ise Erdoğan heyulası yapay bir Devletçilikle, büyüklük
uykusunda çok güzel rüyalar görmeye devam ediyoruz.
Bu arada USA, Batı liderliğini
yeniden pekiştirmek amacıyla, korkulan Türkiye’yi, daha önceden sinsice
hazırladığı işgal planı çerçevesinde kilit noktalarımıza oturttuğu
elemanlarıyla yavaş yavaş kıvama getirerek büyük şovu için sonuçta, ülkemize
nihai darbeyi vurmaya hazırlanıyor. Düşüncesi, ne hikmetse son günlerde ön
planda sunularak böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor.
Ne var ki bu bir uçuk senaryodur
aslında. USA bunu, nüfusunun yüzde 66 sının Türkçe konuştuğu bir Dünyada olsa
olsa ancak hayal edebilir. Çünkü Türkiye gibi 82 milyonluk Asya/Avrasya tabanlı
bir Dünya Devletinin, manevra nitelikli oldubitti işgali, Amerikan menşeli uçuk
Savaş filmlerinde bile yer alamaz. Çünkü bu ancak güldürü filmine veya sonu
bütün iştirakçiler için acıklı bitecek, yeni bir devler savaşı trajedisine
dönüşebilir neticede.
Oysa böylesi bir abartı, aslında
açık ara yine kazanması gereken bir İmamoğlu, şayet yine asosyal bir keten
pereye getirilipte seçimi kaybederse, endişeli ve de sindirilmiş muhalefetin
fazla ses çıkarmaması amacını taşıyan yeni bir taktik olduğunu da akla getiriyor.
Biz nasıl olsa yeni bir Belediye
seçimi arifesinde ‘illaki çok güzel şeyler(!)’ yapmayı umut etmekle uğraşıyoruz.
Elbet birileri için çok güzel şeylerin olacağı kesindir. Lakin içimizdeki ve
dışımızdaki ÖTEKİLER hiç de bizimle aynı görüşte değiller. İşte bunu da
unutmamak lazımdır. Aman dikkat edelim de bu ‘çok güzel şeyler’ yeni bir Taksim
Parkı dalametresine dönüşmesin…
Oysa bu tarz yorumların dilaltı
edilip, derin bir uykuda olan İnkılap okunun, cilalanıp, parlatılarak yeniden
aktif yaşama dönüştürülmesi gerekti. Yani bütün güzel şeylerin en tepe
noktasında bunun olması elzemdi. Türk Milleti İnkılap rüzgârıyla yelkenlerini
şişirerek önce yarım kalan Cumhuriyet Devrimini noktalamalıydı. Bundan daha güzel
ve çok daha muhteşem bir şey olabilir miydi acaba Türk Ulusu için. İşte USA ve
yardakçıların bir takım hayalleri varsa, bu da bizim en güzel hayalimiz
olmalıydı hiç olmazsa.
Son 17 yılda sağı solu budanan
Anayasamız, yeni bir milli heyecan, şevk ve dinamizmle, 1924 Anayasası kıvamında
lakin güncel tamamlamamalarıyla revize edilip milli bekanın emrine tahsis
edilmelidir. Çünkü İnkılap ruhu olmazsa hiçbir Devrim de olamaz. Ya da mevcut
devrim 1938 den sonra olduğu gibi uykuya dalar. Cumhuriyet Devriminin yarıda
kalmasının tek nedeni, İnkılap ruhunun, Atatürk’le birlikte aramızdan
ayrılmasıydı.
Daha da hazini, bir başka ifadeyle, bu
da mı başımıza gelecekti cinsindendir. Yoksa ülkemiz, ordusu sinsi bir planla
tasfiye edilerek USA ve yardakçılarına silahsız teslim mi edilmektedir. Çünkü
karşımızdaki güçlerin bundan başka da bir çare ve kozları yoktur. Yani güçleri tarihte
hep olduğu üzere Türk Ulusunun karşısında, ancak entrikaya ve yeni Bizans
oyunlarına yeter.
Ki bu esasen geçmiş yüzyılların da
Latin geleneğidir. Sonra da bu kafalar yiğitlikten, kahramanlıktan ve insan
haklarından dem vurur. Ve bütün ilkeleri kendilerine mal ederler. Ve aynı
bağlamda da hep içimizden işbirlikçiler aramışlar, satın almışlar ve onları
bize karşı kullanmışlardır.
Aslında hepsini geçiniz! Çünkü biz
çok iyi tanırız onları demek yeterlidir. Şimdi ayni bileşkede Erdoğan ve Trump
arasında, İslam payandalı, BOP çerçeveli yeni bir ittifak mı oluşturuldu yoksa.
Acaba damat efendinin acil Trump ziyareti, bu ittifakın açılış parantezi miydi?
Öyle veya böyle, altında ya da
üstünde, neresinden bakılırsa bakılsın Türk Milleti her an patlamaya hazır bir
cephaneliktir. Hele de ateşle yanına bile yaklaşmaya hiç gelmez. Onun içinde
yılan gibi süzülüyorlar ya içimize. Ki bunun nedeni ise Türk’ün taklidi ve
kopyası olmayan özeğinde gizlidir. Aslında tarih okumasını bilenler, bunun
böyle olduğunu da çok iyi bilirler. Yani biz bir kere daha hatırlatmış olalım
da. Arif olan anlar belki…
Eski tüfeklerinin yeniden AKP
koltuklarına davet edilmeleri veya bunlara yeniden ikbal dağıtma ihtiyacı,
elbette artık yenir yutulur tarafı kalmayan AKP imajının yarattığı kaybın
asgariye indirilmesi içindir. O zaman bu eski tüfeklere, Partileriyle istedikleri
şartlarda yeni antlaşmalar yapmalarının da önü açılmış oluyor demektir. Ki bu
da tükürdüğünü yalayan AKP’nin son aptallığı, daha doğrusu da tükenmişlik
çaresizliğidir.
Diğer bir şık da hesap günü
geldiğinde Erdoğan’ın, tek sorumlu olmamak üzere eski günahkâr yoldaşlarını tekrar
yanına toplayarak, sorumluluğu paylaşmak nedenli ve onları yeniden aktive ederek
dikkatleri dağıtıp, yasal paradigmanın sadece kendi üstüne odaklanmasını önleme
planımıdır acaba? O zaman da bu zevatın, tufaya gelmemek, açık vermemek üzere
çok dikkatli olmaları gerekecektir, kendi hesaplarına.
O halde hepsine birden söylemek
gerekirse: Efendiler! Şayet iddia ettiğiniz gibi akil olsaydınız, Binali’nin
sadece menfaat yandaşlarına, İmamoğlu’nun ise gerçek ve mağdur vatandaşların
tümüne, yani ağırlıklı ekseriyete hitap ettiğini de anlardınız.
Dolayısıyla da ikilinin arasındaki
fark, geceyle gündüz farkıdır. Binali’nin işi artık Allaha kaldığı için şimdilerde
mehdilerle filan yanyana pozlar veriyor. Bunların da bilincinde olduğunuz düşünülerek,
seçim günü bütün asosyal kozlarınızı kullanacağınız da hesaplanıyor aslında.
Bakalım göreceğiz.
Ayrıca günahsız ve hakları da
tarafınızdan gasp edilmiş bir adama, hiç utanıp, sıkılmadan yaptığınız karalama
ve iftira operasyonlarınızla, hasmınızın oy potansiyelini kendi aleyhinize ne
kadar arttırdığınız acaba o akil kafalarınızca da kabul gördü mü veya görebilir
mi?
Velhasıl bütün bilinmeyenler
hakkında sorduğumuz sorular, aslında aklımızın da varlık nedenidir. O halde
ortak varlığımız için yapabileceğimiz en akılcı şey, açken önümüze konan ve menşeini
bilmediğimiz bir lokmayı bile yutmadan önce, sorgulamaya devam etmek değil
midir?
Bazı kamu Bankalarının yönetim
kurullarına atanan eski AKP tüfeklerine bakıldığında; okumadığı veya usulen
okuyup da anlamadığı Bankalar mevzuatlı belgelere sadece imza etmek üzere o
ballı pozisyonlara atandıkları anlaşılıyor. Öyle ya sonuçta ballı maaşların da
bir karşılığı olacaktır hiç şüphesiz. Bütün bu atamalar, AKP iktidarının, hep
kontrolü elinde tutmak amacıyla neden kilit pozisyonlara kalifiye olmayan ve
sorumluluk taşıyamayacak elemanlar atadığının da şaşmaz bir göstergesidir.
Her şeylere rağmen en samimi
dileklerimle, Bayramınızı gönlünüzce ve en güzel şeylerle dolu dolu yaşamanızı
diliyorum, sevgili dostlarım ve okurlarım.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder