Kahramanmaraş’ta AKP afişini koymak
için Türk Bayrağını indirenler, AKP’nin ezkaza iktidarda kalmaya devamında
hedefinin, bağımsız, otonom Türkiye Cumhuriyeti Devletinin biteceği mesajının, aslında
emperyalist Dünyaya iletilmesine hizmet ettiklerinin de farkında mıydılar
acaba?
Bağlamında, beka sorunu var mı, yok
mu? İşte günün spekülatif sorusu şimdilik budur. Bize göre Cumhuriyet
Türkiye’si kurulmadan önce beka sorunu yoktu. Çünkü Padişahlık döneminin
eşyanın tabiatı nedeniyle bir milli beka sorunu olamazdı; ama Türk korkusundan
ötürü bir Türk sorunu, belgesel tarihin başından beri hep vardı. Bağımsız
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan
sonra, kadim Türk korkusuna ilaveten bir beka sorunu da, sömürgeci emperyalist
gerçeği nedeniyle haliyle oluştu.
Bilhassa da Avrupa da çok yönlü yeni
bir Alman – Fransız Korolenj ittifakından söz edilirken, bu ittifakın, İsrail –
USA bileşkesiyle Ortadoğu ve Türkiye’mizde, Güneydoğumuz içerikli bir İsrail-Kürdistanı
başlıklı beka sorununa dönüştürülmesi ekseninde, ne gibi etkileri olacağının,
yakın günlerin ana sorularından olacağı da şimdiden anlaşılıyor.
Yani bir ifadeyle de, emperyalist
Batı, emperyalist Batıya karşı anlayacağımız üzere. Ama bu yeni ittifaklar da; yine adam yerine
konmayan biz Türklerin, hele de kendi vatanımız ve eko bölgelerimizde son sözü
söyleyecek tek kadim güç olduğumuzu yadsırken, görüldüğü üzere yeniden ve ne
hikmetse yeni bir Türk balyozuna hamile kalıyor. İşin özüyse bu tersolar; arada sırada sıkı bir
kötek yemeden nedense akıllanamıyorlar.
Golan da İsrail’in egemen olduğunun
kabul edilmesini isteyen Trump, bize, Erdoğan’ın BOP eş başkanlığı misyonu içeriğinde
Esat ile dostluğu neden Esed düşmanlığına dönüştürerek Suriye'nin bölünmesine
hizmet ettiği konusunda, açık bir mesaj verdi aslında. Çünkü Suriye’nin toprak
kaybıyla bölünmesi ardında kuşkusuz ki Türkiye’nin bölünmesi sıradaydı.
BOP görevlisi Erdoğan da elbette
kendisinden, verilen ikbal karşılığı istenenleri ödemekle yükümlüydü. Bu
nedenle Türkiye siyasa sahnesine konulan oyun rejiye göre harfiyen oynanıyor.
Ah bir de şu ‘ben Türk’üm’ diyemeyenlerin muhalifi oyunbozan Türkler olmasa,
hani ne de güzel bitecekti ya! Lakin ağır güvenlik tedbirlerinin zorladığı ani
değişiklikler nedeniyle son perdenin, reji, oyuncular, loca davetlisi yoldaş ve
etobur şahinler safında hayli sıkıntılı ve sürprizli kapanacağı anlaşılıyor.
Sonunda elimizde kalacak olansa, son
durağa kadar uykuda gelmiş bir ihtiras tramvayı yolcusunun telaş ve şaşkınlıkla
inerken geride bıraktığı, bir kısmı uluslararası, diğer bölümü ise Cumhuriyet
Mahkemelerinin özgün Savcı ve Hâkimlerinin önünde açılmayı bekleyen evrakı
külliyesidir. Bakalım artık 31 Marttan sonra ya selamet, ya kıyamet.
Bu son yazımla Mudanya dönemini kapatırken,
bundan sonra artık İzmir’in Ege sahillerinde nefes alabilmeyi umarak; sevgili
okurlarıma saygı, esenlik dileklerim ve hürmetlerimle…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder