Sizin
de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum. Bilhassa da ulusalcı kanallarda öğretici
bir söyleşi programı esnasında, süregelen programa tam da yoğunlaşıp birlikte düşünmeye
başladığımız bir sırada, olur olmaz nedenlerle reklam kesintilerinin yaşanması,
herhalde sizin de sinirlerinize dokunuyor ve konsantrasyonunuzun birdenbire
dağılmasına sebep oluyordur.
Artık bunun kasıtlı yapıldığına
inanmaya başladım. Zira izleyicinin büyük bir kesimi dikkatle izlediği sırada, çürük
yumurta gibi fırlatılan reklam programından korunma refleksiyle derhal kanal
değiştirip artık yeni kanala dikkatini verdiğinde, biraz önce izlediği eğitici programı
çoğunlukla unutuyor ve sonra da tuh kaçırdım diye hayıflanıyor. Bunu ben de bir
iki defa yaşadım. Ne ki ilgi ile izlediğim kanalın programı sonlanmadan artık
kesinlikle kanal değiştirmemeye karar verdim. Tabi bunu herkesin yapacağını da
bekleyemeyiz.
Öyleyse bunun fayda ve zararı nedir
diye sorabiliriz şimdi. Zararı şüphesiz, yarıda kalan programlar nedeniyle bilinçsizliğin
artarak kararsız seçmen sayısındaki artışın da doğru orantıyla tırmanmasıdır.
Sağladığı tek fayda ise kararsızların doğrudan, iktidarın epikürist muktedirleri
adına devamlılığını sağlamasıdır.
Tabi
buna da toplumun ekseriyeti olan mağdur seçmen fayda diyebiliyorsa artık. Hele
de Atilla Kart’ın, Onur Öymen’in Nasyonalist Enternasyonalden çıkılması
görüşünün desteklenmesi ve sabırla, azimle vatandaşı tek tek aydınlatmak
zorundayız mealinde kendi partisine de tavsiyede bulunduğu bir programın
ardından.
HALK TV de Salı günü yayınlanan Can
Ataklı ile Atilla Kart söyleşisi de aynı programdı işte. Tam da can alıcı
noktalarda yine reklam yumurtasını kafama yiyince, bu yazının da taslağı
kafamda oluşurken, ne var ki bu defa kendimi tufaya getirmeyip inatla programı
sonuna kadar yine de izleyebildim. Ve faydalandım da şüphesiz. Çünkü bilhassa
da kararsız hatta milli dik duruşa sahip her AKP seçmeninin bile dikkatle
izlemesi gereken bir programdı bu.
Birilerinin ısrarla kendilerinin
bile inanmadığı salt Demokrasi çağrıları, şayet sonunda HDP ve diğerleri gibi
Amerikancı ve liboş eyaletçilerle el sıkışarak ülkemi sömürge statüsüne
düşürecek bir hedefi içeriyorsa, ben kendi adıma o Demokrasiye sol ayağımı
sokarım demek zorunda kalmak istemiyorum sonuçta.
Arada sırada Başbakan yaftalı bir
zatın da eline mikrofon veriliyor. Ne desin ki zavallı, tek adam sultasındaki
bir yapay kokokrasi Hükümetinin Başbakanlık koltuğunda emaneten oturan bir basın
sözcüsü durumunda, zevahiri kurtarmaktan başka. Böylesinin ise ne söylediğinin
değil de ne söylemediğinin mizanını alırsanız daha gerçekçi bir durum tespiti
yapmış olursunuz şüphesiz.
Esasen bu gerçek hepsinin başındaki
Reislerinin de gizleyemediği çaresizliğinin ana göstergesi olmuyor mu aynı
bağlamda. Mevcut Hükümetin gizli hedefi değil; ama ABD çıkışlı bir gizli BOP misyonu
vardır ve bu da şimdilik yolunda yürüyor. Afrin’de başlayan zorunlu Harekât ise
giderek yeni bir seçim kampanyasına dönüşüyor. Lakin beklenmedik sürpriz
gelişmeler, bu senaryoyu her an erken sonlandırabilir.
ABD’nin menfi cevaplı Menbiç salvosu
şayet bir kurusıkıya dönüştürülemezse, seçim yatırımı daha başlamadan biter. Yani
Erdoğan, İsrail/ABD koridoru hedefli yapay Kürt Devleti projesini ABD’ne
sıfırlatmadan bu işten yakasını sıyıramaz. Bunun da yolu Esat’la tam bir
işbirliğinden geçer. Acaba bu gerçeğin de hesabını yapabiliyor mu?
Şayet bu hesabı yapabiliyorsa; ABD’nin
‘Hayır’ını nasıl ‘EVET’ yapabileceğini ve bunun Referandumdaki evet, hayır
oylaması manipülasyonu gibi şipşak olamayacağının hesabını da yapmış olmalıdır
o halde. Ve her şeyden önemlisi de tam başarıyla sonuçlanamayacak böylesi bir
kapsamlı Harekâtla, şayet boku bokuna daha fazla da evladımızı kaybedersek, bu
vebalin altında kalacak olan kendisi ve avenesi için neler olabileceğini de
düşünebiliyor mu? Bekleyelim, göreceğiz nasılsa…
Başımızdaki bu bok çuvalı,
neresinden tutulabilir bilmiyorum ki bir de Kuvayı Milliyeci ÖSO çıktı şimdi de
başımıza, haydi hayırlısı sanki başımızdaki boklavat azmış gibi. İyiki bu
çöplük yoktu Kurtuluş Savaşımızda, yoksa sizler nerede, nasıl olur veya acaba
olabilir miydiniz? Bütün mevcudiyetinizi Mehmetçiğin sivil kolu olan gerçek
Kuvvacılara borçlu olduğunuzu da biliyor musunuz acaba beyler? Bunu da bir
zahmet düşünüverseniz bari ayıp olmazsa.
Kuvayı milli olan milli halktır, vatan sevdalısıdır, vatandır, namustur aslında. ‘ÖSO‘ yaftalı çakma Müslüman, yarısı Hristiyan Haçlı,
ne idüğü belirsiz, vatansız, kan emici, zindan kaçkını, çapulcu, Dolara endeksli Lejyoner
serkeşler sürüsü değil. Bir soru daha sormayalım mı şimdi. Ve bu sürünün kaçta
kaçını, vatan savunmasını unutup ülkemizde bizim sırtımızda, ekmek elden su
gölden ense yapan Suriyeli gençler teşkil ediyor acaba?
Artık
bilelim ve asla unutmayalım ki Türk Milleti gibi on binlerce yıllık geçmişi
olan bir milletin, AKP liginde oynayan ve her şeye rağmen hala oynamakta ısrar
eden siyasetçilere, milli bekasını teslim etme lüksü yoktur ve olamaz da. Bu
mealde rotasını, kıçını yatağından kaldıramayan Doğulu tembel Araba ayarlayan
ve Batılı çalışkan 80 milyonun çocuklarını, uykulu gözlerle gece karanlığında
okullarına yollayan şaşkın kaptanıyla AKP gemisi, bu fırtınalı denizde daha
fazla yol alamayacak ve yakında sığınacak liman bile bulamayacaktır.
Öyleyse
AKP Hükümetinin bundan sonra yapabileceği en akıllı iş acilen aklını başına
toplayıp genel kurultaya giderek yeni kaptanını seçmek ya da yüzünü avuçlarının
arkasında gizlemek olacaktır…
Kadın cinayetlerinin arttığı
istatistiklerle dillendiriliyor. Bana göre bunun asal nedeni, metrokentlere
yapılan köy göçlerinde aranmalıdır. Derdin anası da, eğitimsiz ve tradisyonel
eski inanç ve batıl alışkanlıklarla (töre, kan davası, İmam Nikâhı, kuma ticareti
vs.) Batıkentlere doluşan çekirdek Anadolu insanlarımızın, birdenbire modern
şehirlerimizin baştan çıkarıcı iklimine hazırlıksız intibak etmek
zorunluluğunda kalmalarıdır.
Yeni yaşam tarzına alışmaya çalışan,
yerli özgür komşuları gibi davranmaya başlayan eş ve çocuklarına beylerin,
babaların onların yeni sosyopsikolojik, pedagojik durumlarına, ruhsal
haletlerine ayak uyduramamaları ve yorum dahi yapmadan faturayı kabul edilemez
şekillerde eş ve çocuklarına çıkarmalarıdır bu banallığın, sosyopatlığın tek nedeni.
Yani en doğal özgürlüklerinin, komşularından
öğrendikleri gerçek insan kimliklerinin yeni bilincine varan eşler ve yetişmiş
çocukları çekiyor bu evrensel anlaşmazlığın günahını da ne yazık ki hep. Uluslararası
emperyalist rant kavgası nedeniyle köyler, anakentlere boşaltılırken, sosyal problemlerin
nitelik ve niceliğinin kimseyi alakadar etmediği, BM koltuklarında kıç büyüten
haramzade insan hakçılarının ve sözde adalet simsarlarının gerçek yüzü, şimdi
daha da iyi anlaşılıyor.
O halde durumu toparlamak yine bize
kaldıysa ya köyler yeniden; ama tam Devlet desteğiyle tekrar eski sahiplerine
kavuşacak, onların bütün iş, sağlık, eğitim, iaşe ve ibate problemlerini hiçbir
büyük kente ihtiyaç hissettirmeden kendi yörelerinde çözümleyecek bir milli
kalkınma modeline ihtiyaç vardır. Ya da bu yoklukta onlara evrimleri için büyük
kentlerde sabır gösterilecektir ki kendi sosyal evrimlerini yeni yörelerinde bir
iki jenerasyon eskiterek tamamlayabilsinler.
Bir de artan suçların Mafya, çete,
örgüt, tarikat, toplu gasp, soygun, toplu cinayetler cephesi vardır. Cüzi bir
kısmı işsizlik, fakirlik, bölücülük, seninki, benimki vs. nedenleriyle sosyal
yapının bozulması gerekçelidir. Büyük ekseriyeti ise yolgeçen hanına dönen
yurdumuzda bu tür suçların artmasında, kuşkusuz içimize doluşan sayısız yabancı
tipi bozukların büyük katkısı nedeniyledir. Çünkü işlenen suçlar analiz
edildiğinde, bunların büyük bir kısmının Türk geleneğine, ahlak ve vicdan yapısına
uygun olmadığı derhal anlaşılmaktadır.
Muhtemeldir
ki polisimiz de bu durumu çoktan tespit etmiştir. Ne ki güvenlik kurumlarımızın,
halk infiali oluşmaması için devamlı bir sansür altında olduklarından bulgularını
açıklayamadıkları da açıktır. İyi de ne zamana kadar acaba? Elbette yakında
büyük sosyal patlama tecelli bulacaktır. İnşallah kansız olur…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder