Ortadoğu
harabeleri üstünde yükselen ruhsal kaosun ortasında bir Şark çıbanı gibi biten
Kudüs sorunu, ciddi sıkıntı yaratan bir problem olacağa benzer. İnsan
fazlalığının giderek ve doğasından başlayarak yaşlı Dünyayı yıkıma götürmekte
olduğu yeni dönemde; bazı harabi zihinler, eski kültür kalıntılarından yeni
çıkarımlar oluşturmaya kalkıyorlar. Yani yeni Dünya düzeni, şimdi de Kudüs ile bir
yeni İsrail Roma’sına dönüştürülüyor.
Oysa insanoğlunun değişmez yapısı,
menfaat denizlerinde, şartları gereği halat atacak gemileri her zaman bulmaya
devam edecektir. Kudüs meselesi de diğerleri gibi iştirakçilerine, elbette yeni
çıkarımlar getirecektir. Bu çıkarımların herkes için yeni kazanımlara mı yoksa
yeni bir Dünya Harbine kadar uzanacak yıkımlara mı gebe olduğunu da, gelecek
yakın tarih gösterecektir.
Bizi ise ilk etapta yakından
ilgilendiren, Cumhur başı Erdoğan’ın siyaseti artık şarjlı bir provokasyona
sardığı ve bunun bataryasını da devamlı doldurup durmakta olduğudur. Demek ki
arkasındaki güce güvenerek, yasaları ihlal ettirip veya çakma gerekçeler
üreterek, canını acıtan muhalefetin bilhassa da Kılıçdaroğlu kanadından
kurtulma çareleri aramak zorunda kalmıştır artık. Öyle ki siyaseti ‘mankafa’
seviyelerine dahi düşürerek, Cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar da abiyeleştirmiştir.
Bu durum şayet vaktiyle Menderes’in
ikinci adam İnönü’nün başına taşları yağdırdığı seviyeye kadar düşerse ne olur.
Kendisi bunun da riskini taşımak zorunda olduğunun da farkında mıdır acaba?
Mesut Yılmaz’ın oğlunun taziye töreninde Kılıçdaroğlu’nun elini sıkmaması,
esasen bu bağlamda artık kayıpları oynadığının da bir göstergesiydi.
Kudüs’ün İsrail’in yeni Roma’sı mı
olacağı sinyalini vermekte olduğu gelişmeler, bundan sonra gündemin de ana
konusu olacak gibi görünüyorlar. Küreselcilik sona gelirken, şimdilerde
Akdeniz’i mesken tutmaya başlayan Siyonistlerin bu yeni rüyası, üçüncü Dünya
savaşının da kapıda olduğunu akla getiriyor şeklen.
Bu bağlamda Türk siyasetinin şarjlı
provokasyonlar seviyesine düştüğüne de bakılınca, artık siyasetçisi de kalmadığı
anlaşılan Türkiye’mizin içinde bulunduğu hazin durumda, bize de söyleyecek fazla
söz kalmıyor ne yazık ki. Zira sadece ‘bir gece ansızın gelebilirim’
söylemlerinden fazlası olmayan bir Devlet savunması, terörist çetelerinin ve
onları kullananların pirelerini bile ikna etmekten çok uzaktır.
Ve sen bu kafayla Haramidereden
değil su içmek çakıl taşı bile alamazsın. Bileceksin ki dost bildiklerine artık
sırtını bile dönemezsin. Ve ateşin dahi çıksa onlardan şifa bulamayacaksın.
İşte o günlerin geldi artık bilesin. Çok güvendiğin beslemelerini de unut
derim. Çünkü onlar menfaat denizlerinin transit yolcularıdır. Sadece parayı
verenin düdüğünü üfler ve kendilerine bile fazla hayırları dokunmaz sonuçta,
sakın unutma.
Geldin, gördün; ama yenemeden
biteceksin sende, sadece sallamasını bilen tüm diğerleri gibi kardeş. Aslında
yakındaki boş silahtan bile korumak gerekir kelleyi. Şeytan ne zaman doldurur
hiç bilinmez. Ayakta dibek dövenlerle de oturum açılmaz. Çünkü ne dediğini bile
anlayan çıkmaz. Ve muahedeler dahi tıpkı bazılarımızın şanlı Lozan’ı bile öyle
sandığı gibi oturak âlemlerine dönüşür sonuçta.
O halde gerçek dostun da düşmanın da
iyi seçilmesi gerekir diyelim ve gerisini de en iyisi yine tarlayı süren bağrı
yanık yiğidin nasırlı ellerine bırakalım. Çocukları ve Şehit analarını
dinleyelim sadece. Çünkü en doğru onlar bilir, onlar söyler tüm olup biteni. Ve
görülüyor ki bizden de bir bok olmayacaktır artık. Yani kendi kıçını kendin
kurtaramazsan, kurtarılmak zorunda kalırsın. Bir Atatürk de olmadığından, seni
kurtaranı ara ki bulasın…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder