19 Aralık 2017 Salı

ŞARJLI PROVOKASYON..

            Ortadoğu harabeleri üstünde yükselen ruhsal kaosun ortasında bir Şark çıbanı gibi biten Kudüs sorunu, ciddi sıkıntı yaratan bir problem olacağa benzer. İnsan fazlalığının giderek ve doğasından başlayarak yaşlı Dünyayı yıkıma götürmekte olduğu yeni dönemde; bazı harabi zihinler, eski kültür kalıntılarından yeni çıkarımlar oluşturmaya kalkıyorlar. Yani yeni Dünya düzeni, şimdi de Kudüs ile bir yeni İsrail Roma’sına dönüştürülüyor.

            Oysa insanoğlunun değişmez yapısı, menfaat denizlerinde, şartları gereği halat atacak gemileri her zaman bulmaya devam edecektir. Kudüs meselesi de diğerleri gibi iştirakçilerine, elbette yeni çıkarımlar getirecektir. Bu çıkarımların herkes için yeni kazanımlara mı yoksa yeni bir Dünya Harbine kadar uzanacak yıkımlara mı gebe olduğunu da, gelecek yakın tarih gösterecektir.

            Bizi ise ilk etapta yakından ilgilendiren, Cumhur başı Erdoğan’ın siyaseti artık şarjlı bir provokasyona sardığı ve bunun bataryasını da devamlı doldurup durmakta olduğudur. Demek ki arkasındaki güce güvenerek, yasaları ihlal ettirip veya çakma gerekçeler üreterek, canını acıtan muhalefetin bilhassa da Kılıçdaroğlu kanadından kurtulma çareleri aramak zorunda kalmıştır artık. Öyle ki siyaseti ‘mankafa’ seviyelerine dahi düşürerek, Cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar da abiyeleştirmiştir.

            Bu durum şayet vaktiyle Menderes’in ikinci adam İnönü’nün başına taşları yağdırdığı seviyeye kadar düşerse ne olur. Kendisi bunun da riskini taşımak zorunda olduğunun da farkında mıdır acaba? Mesut Yılmaz’ın oğlunun taziye töreninde Kılıçdaroğlu’nun elini sıkmaması, esasen bu bağlamda artık kayıpları oynadığının da bir göstergesiydi.


            Kudüs’ün İsrail’in yeni Roma’sı mı olacağı sinyalini vermekte olduğu gelişmeler, bundan sonra gündemin de ana konusu olacak gibi görünüyorlar. Küreselcilik sona gelirken, şimdilerde Akdeniz’i mesken tutmaya başlayan Siyonistlerin bu yeni rüyası, üçüncü Dünya savaşının da kapıda olduğunu akla getiriyor şeklen.

            Bu bağlamda Türk siyasetinin şarjlı provokasyonlar seviyesine düştüğüne de bakılınca, artık siyasetçisi de kalmadığı anlaşılan Türkiye’mizin içinde bulunduğu hazin durumda, bize de söyleyecek fazla söz kalmıyor ne yazık ki. Zira sadece ‘bir gece ansızın gelebilirim’ söylemlerinden fazlası olmayan bir Devlet savunması, terörist çetelerinin ve onları kullananların pirelerini bile ikna etmekten çok uzaktır.

            Ve sen bu kafayla Haramidereden değil su içmek çakıl taşı bile alamazsın. Bileceksin ki dost bildiklerine artık sırtını bile dönemezsin. Ve ateşin dahi çıksa onlardan şifa bulamayacaksın. İşte o günlerin geldi artık bilesin. Çok güvendiğin beslemelerini de unut derim. Çünkü onlar menfaat denizlerinin transit yolcularıdır. Sadece parayı verenin düdüğünü üfler ve kendilerine bile fazla hayırları dokunmaz sonuçta, sakın unutma.

            Geldin, gördün; ama yenemeden biteceksin sende, sadece sallamasını bilen tüm diğerleri gibi kardeş. Aslında yakındaki boş silahtan bile korumak gerekir kelleyi. Şeytan ne zaman doldurur hiç bilinmez. Ayakta dibek dövenlerle de oturum açılmaz. Çünkü ne dediğini bile anlayan çıkmaz. Ve muahedeler dahi tıpkı bazılarımızın şanlı Lozan’ı bile öyle sandığı gibi oturak âlemlerine dönüşür sonuçta.

            O halde gerçek dostun da düşmanın da iyi seçilmesi gerekir diyelim ve gerisini de en iyisi yine tarlayı süren bağrı yanık yiğidin nasırlı ellerine bırakalım. Çocukları ve Şehit analarını dinleyelim sadece. Çünkü en doğru onlar bilir, onlar söyler tüm olup biteni. Ve görülüyor ki bizden de bir bok olmayacaktır artık. Yani kendi kıçını kendin kurtaramazsan, kurtarılmak zorunda kalırsın. Bir Atatürk de olmadığından, seni kurtaranı ara ki bulasın…
                                                                       
                                                                                 Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder