Kudüs’ün
İsrail Başkenti olacağı mesajıyla Radikal İslam dünyasını karşısına alırken
Trump ne düşünüyordu acaba? 22 yıldır İsrail’in Başkenti olması gerekirken
devamlı ertelenen uygulamanın, Trump eliyle nihayet start alması, 3 kitaplı dinin
müşterek tapınağı olan Kudüs’ün, laik demokratik İsrail bünyesinde bundan sonra
bütün kavgaların sona ereceği ve kavgalardan arınmış bir sulh ve ibadet merkezi
olması fikri olabilir mi?
Böylelikle İsrail’e de büyük bir
sorumluluk verilirken bundan sonra sulhun bozulmasından da İsrail tek sorumlu
tutularak, Dünya huzuru adına Siyonist ihtiraslara da gem vurulacaktır. Bu
düşünceye ve doğrultusunda oluşturulacak projeye farklı emelleri olan radikal
İslam gruplarının liderliği ve Osmanlı bozması bir İslam Devleti
Hükümdarlığının hayalinde olan Erdoğan’ın sıcak bakması da elbette beklenmemelidir.
Aynı bağlamda Trump’ın yok haliyle ve siyasal çerçeveyi de aşacak büyük bir silahlı
kargaşayı karşılayabilecek gücünün olmadığını da yadsımamak gerekir.
Yunanistan’a giden Erdoğan’ın,
esasen ham hayalleri ve maceracılığı bir kenara bırakıp her şeyden önce gizlice
Yunanlıya verilen adalara değinmeden, Kıbrıs konusunda da, kendi seviyesinde(!)
olmayan Başbakan Çipras tarafından işgalci durumuna da emrivakiyle düşürülen bir
Devletin sorumlu lideri konumunda nasıl sessiz kalabildiğinin yanı sıra, Lozan
güncellemelerinden ne kastettiğini de Türk Milletine açıklaması gerekmez miydi?
Öyle ya bu, adaları gizlice Yunana vermeye de benzemez. Çünkü Lozan, Türk
Ulusunun kan dökerek kazandığı misak ı milli sözleşmesidir ve kendi boyunu
aşar.
Konuşmaların
tamamını buraya aktarmaya kalksam inanın yukarıdaki kısa özetten daha fazlasını
da elde etmek mümkün olamazdı. Bilhassa da Yunanistan’daki Türk azınlık konusuna,
Erdoğan’dan salt Diyanet perspektifi dışında bir bakış açısı beklenemeyeceğini
de bir daha deneyimledikten sonra, bu ziyaretin de turistik amacın dışına
çıkmadığını tekrar anlamış olduk.
Yani
Yunanistan ziyareti hiçbir somut ve gerekçeli kararın alınmadığı içi boş bir
repertuardan başka da bir şey çıkarmadı ortaya. Ayrıca bakın gelişmiş ülkelere,
hangisinin Cumhurbaşkanı bizimki kadar dolaşıyor. Başbakan veya Bakanlar
seviyesindekiler bile bizimki kadar seyahat etmiyorlar hani laf aramızda. Velhasıl
yağma hasan böreği veya babam sağ olsun. Nasıl olsa dolduruyoruz elbirliği ile ve
yok halimizle o kuyunun suyunu anlayacağınız.
Diyanetin durup durup tam da
Erdoğan’ın ani ve şaibeli Yunanistan ziyareti esnasında verdiği; Ege adalı,
Kıbrıslı, Lozanlı birbiri peşine patlayan tavizlerini oldubittiye getirip, yine
gündem çarpıtmak için mi mesajlı, fakslı kadın boşama fetvasını ortaya atmış
olacağı da sorgulanmalıdır.
Yani
adamlar milleti kafakola almak için dört koldan çalışıyorlar anlaşılan. Hal
böyle olunca da 17 yıllık Erdoğan ve AKP deneyimine rağmen hala aynı minval
üzere kafakola gelmeye devam eden millete, ya ne demek gerekir acep. Böyle milletle
mi kafa buluyorlar, yoksa millet kendisiyle mi???
Ancak ikinci devresini Alman ZDF
kanalından izleyebildiğim maçın ardından, Fabri’nin takımını sırtlayan
Tolga’nın sırtına başını yaslayarak onu canı yürekten kucaklaması beni çok
duygulandırdı. İşte BJK’lılık ruhu budur dedim. BJK’nın Osmanlı dönemindeki
arka arkaya aldığı amatör lig şampiyonluklarını bir kenara koyarsak; Cumhuriyet
tarihimizin de 1924 yılında ilk resmi Şampiyonu olan takımın Kaptanı ve
Santrhafı olan rahmetli babam Cavit Altındal da keşke görebilseydi bu günleri
diye çok isterdim.
Maçtan sonra, ilk BJK’lı Atatürk’ün sporcu
ahlakına çok yakışan duyarlılıkta bir mesaj veren Tolga’nın “ biz çok büyük bir
camiayız. Birbirinden kaliteli oyunculardan oluşan zengin bir kadroya da sahip
olmak zorundayız. Her görev sırası gelen elindekinin azamisini de vermek zorundadır.
Bir de bu zorunluluğa, beraberliklerini tamamlayan duygusal arkadaşlığı,
birbirleri hakkında asla menfi düşünceye sahip olmayan kardeşliği ve özverili, geniş
tecrübeye sahip, sevip saygı duyduğumuz hocamızı da eklerseniz, artılarımız
kendiliğinden ortaya çıkar” mealinde mesajını genişletebileceğini de tahmin
etmek zor değildir.
İşte bunları üst üste koyduğumuzda bize
de; Başkan Orman ve tüm ekibine, hepiniz iyi ki varsınız demek düşüyor artık. Bilin
ki milletimizi, hele de bu zor günlerimizde çok mutlu ettiniz ve tek teselli
kaynağımız oldunuz. Sahip olduğunuz BJK ruhu ve ahlakı diğer kulüplerimize
hatta resmi sivil bütün kurumlarımıza da örnek olmalıdır. İnanın ki bu
sözlerimi Hakkı Kaptan döneminde genç takımda oynamış ve BJK’lılığın ne demek
olduğunu bizatihi yaşamış bir sporcu üye ve BJK’lı bir babanın, BJK’lı oğlu
olarak değil, tamamen tarafsız; ama bir Türkiye Vatandaşı kimliğimle
söylüyorum…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder