9 Mayıs 2016 Pazartesi

RUH HALETİM..

           Çocuklarımızı, hepimizi besleyen vatan toprağımızda, kişisel kaprislerin bok yollarında helak olsunlar diye dünyaya getirmedik. Onlar bugün ailelerini, yarın da kendi vatandaş kimliklerinin sahibi oldukları vatanlarını temsil edecekler, bekasından sorumlu olacaklardır. Tabii geride bir vatanları da kalmışsa! İşte şimdi bizim görevimiz; analarının ak sütü gibi temiz kanlarını dökerek bize bir vatan ve şerefli Türk kimliğimizi bırakmış olan asil şehitlerimize layık olup, kendi çocuklarımıza, bize emanet edilen bu vatanı, aldığımız gibi de tek parça halinde emanet etmektir. Bu husus her yüce Türk Ulusu bireyinin, ezelden ebede kadar, şehitleri gibi vurulurken bile taşıyacağı aziz bayrağının yarışıdır…


            Ulusalcı olarak tanıdığımız bazı kanallarda arada sırada yayınlanan aydın tartışmalarında iştirakçiler, kendisini kurtarmış, yüzyıllardır seküler (laik) oldukları nedeniyle de kalkınarak gelişmiş, lider konumundaki devletlerde, çoktan unutulmuş ve gündem dışı kalmış laiklik vs. gibi konuları gündem yapıyorlar. Ve ne yazık ki, birtakım trol denen besleme çapsızların tufasına geliyor ve saatlerce bu içi boş konuşmaları sürdürüp duruyorlar. Maalesef, kendilerinden somut ve etkili, daha heyecan verici mesajlar bekleyen vatandaşlarında da umutsuzluk oluşturuyorlar.

Aydın kitleyi tenzih etmek kaydıyla, yahu sizi anlayacak seviye var mı, seçmen dediğiniz bu çoğunluğu torbacı avangartlar da. Başınızdaki din taciri aymazların iğfal edebildiği tek zümre de bunlar değil mi ülkenizde aslında. Oturup aklınızı başınıza alsanız da, boş lafları, kitap reklamlarınızı bir kenara bırakıp, içinde bulunduğumuz bu açmazdan ’küllen nasıl kurtuluruz’u artık gündeminize taşısanız, nasıl olur acaba beyler, paşalar? Çünkü artık ayıp oluyor; vatan müktesebatınızın üstünde kara bulutlar dolaşırken, nelerle uğraştığınıza bakınca da; ‘halinize sinsice gülen oligark aymazların ve sahiplerinin masalarına ısrarla su taşımaktan vazgeçin biran önce’ demek kalıyor bize de artık.

            Saatlerce süren bu afakî konuşmaları, sabırla ve umutla boşuna dinledikten sonra bile düzgün akla sahip her aydının vardığı sonuç aynı oluyor hep. Hani “aklın yolu” meselesi var ya o işte. Türk Ulusu bugün başında ki yeni Emevi – Osmanlı filan da değil - jenerasyonundan kurtulmadan düzlüğe çıkamayacaktır. Ülkemizde, içimizdeki beslemeleri ve ajanlarıyla durumu bu noktaya taşımış olan ABD, artık kendisini bile bezdiren bu durumdan kurtuluşu, yine Türk Milleti eliyle sağlamak akılcılığını kullanıyor şimdilerde.

            Neoliberal BM sorunsalı nedeniyle, Rusya mihmandarlığındaki Asya protokolü ile papaz olurken, Ortadoğu’da da köşeye sıkışan ve SOS veren ABD,  böylece legal veya illegal yollarla biran önce kurtulmak istediklerinden parmağını bile oynatmadan kurtulurken, Türk Milletini de karşısına almadan bir taşla iki veya daha da fazla kuş avlamayı hesaplıyor, her zamanki alışıldık pragmatizmiyle yine. Peki, üzerindeki bütün bu uvertüre rağmen Türk Milletinden hala GIK çıkmıyorsa ne olacak? O zaman da bildik(!) metotlarını kullanmak zorunda kalacak anlaşılan. Yani önce kullan, sonra da sana karşı kullanılmaması için yok et. Hep böyle olmadı mı?


            Can Dündar’a yapılan sözde suikast(!) girişimi, aslında ucuz bir polisiye diziye bile rahmet okutacak türden, enayice ve acemice yapılmış bir silahlı provokasyondu. Ayrıca eblehçe verilmeye çalışılan bir mesaj niteliği de taşıyordu şüphesiz. Uslanmaz, akıllanmaz birileri, içinde bulundukları tramvaya da çelme atmaya kalkmışlardı yine anlaşılan. Bir başka ifadeyle de, aslında yine kendi ayaklarına sıktılar biraderler. Erdoğan’ın Davutoğlu’nu azlettikten sonra hemen yeni anayasa ve başkanlık içeren BOP masalını, bıraktığı yerden tekrar açması da aynı bağlamda kabul edilmelidir.

            Davutoğlu da ‘ekonomik’ aklını iyi kullanıp, her şeye rağmen kişisel zararın kaybını asgariye taşıyarak, iflas noktasından önce kurtardı aile şirketini. Sade o kadar da değil. İlerde çok daha kötü durumlara düşmekten ve Türk Ulusu önünde hesap vermekten sıyırdı da kellesini. Kendisi ile birlikte şayet bu bağlamda bir danışmanı da varsa onu da tebrik etmek lazım. Hele de Erdoğan’ın danışmanlarına bakınca, onunkini iki defa tebrik etmek gerekir.

Bilhassa da, AKP bünyesinde olup da bugüne kadar harama bulaşmamış ender kimliğini muhafaza ederken, kumpasla iktidarlarını sürdürenlerin yeni bir kumpasıyla, hak etmediği halde vurguncuya da çıkabilirdi adı. Ve böylesi bir akıbetten de kurtulmuş oldu şimdilik!!!

            Temsil ettiği partinin Erdoğan kanadının, artık tefessüh etmiş olduğu, bundan daha açık ve çarpıcı olarak, hem de pasif bir eylemle ortaya konamazdı da zaten. Buna tek perdelik başarılı bir parodi de denebilir. Anlayana! Erdoğan aslında hiç önemsemediği Davutoğlu’nun, kendisine en ağır darbeyi vurduğunu anlayabildi mi acaba? Hiç sanmıyorum.

Hani bazı insanların umutsuz fıtratları vardır; ama kendi sonlarını getirmeye de cesaretleri yoktur. Bunu birisi yapsın isterler, kurtuluşu başkalarından beklerler. Yoksa adamın böyle bir derdi vardır da biz mi derdinden anlamıyoruz. Çünkü neresinden baksam hem kel hem fodul böylesi bir durumu, ‘aymaz’ demekle de çözümleyemiyorum doğrusu. Anlayacağınız bu özellik, ihtiras, tıynet ve genetik ötesi bir vaka veya uzmanlarını ilgilendiren bir hastalık oldu artık…


            Kilis ise ayrı bir dünya ve bizim toprağımız değil sanki. Günlerdir kafalarına roket üstüne roket düşen Kilisli vatandaşlarımız, canlarından bezmişler. Sokağa bile çıkamıyorlar. Devletleri tarafından terk edilmiş ve sanki göçe zorlanıyorlarmış gibi bir algı içindeler de ne yazık ki. Yoksa başımızdakiler, gizli Oslo ya da neyse planları içindeler mi yine. Yoksa bu defaki partnerleri İsrail mi acaba? Malum Musevi’de para boldur nasıl olsa.

Esasen balıklama atlayacakları için, belki oraları da tek paket halinde, çoktan satmışlardır onlara kim bilir. Bakın devlet demiyorum, çünkü başımızda ki mevcut hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmek gibi bir problemi de yok maalesef. İşte bu kimliksiz hükümetin tam da bu günlerde İsrail vetosunu kaldırarak, İsrail’i de bir NATO ortağı haline getirmesinin anlamı başka da ne olabilir ki acaba?


Meclisteki küfürlü, yumruklu tartışmalara, inanın kahvelerde, stadyumlarda farklı görüş ve düşüncede ki insanlar arasında bile rastlayamazsınız. Ekseriyetin yok mu senin? Esasen anayasa ihlali içinde olan bu bölücülerin kaldır dokunulmazlığını, parmağını bile oynatmadan saf dışı bırak o kelleleri. Yumruğunu kullanmana, kulağını tersten göstermene de hiç gerek yok. Yoksa kendi kıçından mı korkuyorsun. Veya kendi özgüvenin mi dumura uğradı ki böyle tırsıyorsun.

            Nereye doğru gidiyoruz böyle, bir bilen; ama bildiklerimizden öte bir şeyler de söyleyecek olan varsa dört kulağımızı, gözümüzü birden açar, dinleriz, okuruz. Ne var ki bu bağlamda çevreye bakınca, pek tatminkâr bir kanı sahibi de olamıyoruz.  Acıdır; ama daha fazla okuyup, dinlemeye de artık çok vaktimizin kalmadığını görüyoruz. Sonra tekrar özümüze dönerek “ve işte o zaman güler yüzlü, tatlı dilli munis adam, bir dev kesilirdi” ruh haletimize bürünüveriyoruz bir anda ve yeniden dostlar. Sağlıkla kalın…

                                                                                   Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder