Çocuklarımızı,
hepimizi besleyen vatan toprağımızda, kişisel kaprislerin bok yollarında helak
olsunlar diye dünyaya getirmedik. Onlar bugün ailelerini, yarın da kendi vatandaş
kimliklerinin sahibi oldukları vatanlarını temsil edecekler, bekasından sorumlu
olacaklardır. Tabii geride bir vatanları da kalmışsa! İşte şimdi bizim
görevimiz; analarının ak sütü gibi temiz kanlarını dökerek bize bir vatan ve
şerefli Türk kimliğimizi bırakmış olan asil şehitlerimize layık olup, kendi çocuklarımıza,
bize emanet edilen bu vatanı, aldığımız gibi de tek parça halinde emanet
etmektir. Bu husus her yüce Türk Ulusu bireyinin, ezelden ebede kadar,
şehitleri gibi vurulurken bile taşıyacağı aziz bayrağının yarışıdır…
Ulusalcı olarak tanıdığımız bazı
kanallarda arada sırada yayınlanan aydın tartışmalarında iştirakçiler,
kendisini kurtarmış, yüzyıllardır seküler (laik) oldukları nedeniyle de
kalkınarak gelişmiş, lider konumundaki devletlerde, çoktan unutulmuş ve gündem
dışı kalmış laiklik vs. gibi konuları gündem yapıyorlar. Ve ne yazık ki, birtakım
trol denen besleme çapsızların tufasına geliyor ve saatlerce bu içi boş konuşmaları
sürdürüp duruyorlar. Maalesef, kendilerinden somut ve etkili, daha heyecan
verici mesajlar bekleyen vatandaşlarında da umutsuzluk oluşturuyorlar.
Aydın
kitleyi tenzih etmek kaydıyla, yahu sizi anlayacak seviye var mı, seçmen
dediğiniz bu çoğunluğu torbacı avangartlar da. Başınızdaki din taciri aymazların
iğfal edebildiği tek zümre de bunlar değil mi ülkenizde aslında. Oturup
aklınızı başınıza alsanız da, boş lafları, kitap reklamlarınızı bir kenara
bırakıp, içinde bulunduğumuz bu açmazdan ’küllen nasıl
kurtuluruz’u artık gündeminize taşısanız, nasıl olur acaba beyler,
paşalar? Çünkü artık ayıp oluyor; vatan müktesebatınızın üstünde kara bulutlar
dolaşırken, nelerle uğraştığınıza bakınca da; ‘halinize sinsice gülen oligark
aymazların ve sahiplerinin masalarına ısrarla su taşımaktan vazgeçin biran önce’
demek kalıyor bize de artık.
Saatlerce süren bu afakî
konuşmaları, sabırla ve umutla boşuna dinledikten sonra bile düzgün akla sahip
her aydının vardığı sonuç aynı oluyor hep. Hani “aklın yolu” meselesi var ya o
işte. Türk Ulusu bugün başında ki yeni Emevi – Osmanlı filan da değil - jenerasyonundan
kurtulmadan düzlüğe çıkamayacaktır. Ülkemizde, içimizdeki beslemeleri ve
ajanlarıyla durumu bu noktaya taşımış olan ABD, artık kendisini bile bezdiren
bu durumdan kurtuluşu, yine Türk Milleti eliyle sağlamak akılcılığını
kullanıyor şimdilerde.
Neoliberal BM sorunsalı nedeniyle, Rusya
mihmandarlığındaki Asya protokolü ile papaz olurken, Ortadoğu’da da köşeye
sıkışan ve SOS veren ABD, böylece legal
veya illegal yollarla biran önce kurtulmak istediklerinden parmağını bile
oynatmadan kurtulurken, Türk Milletini de karşısına almadan bir taşla iki veya
daha da fazla kuş avlamayı hesaplıyor, her zamanki alışıldık pragmatizmiyle
yine. Peki, üzerindeki bütün bu uvertüre rağmen Türk Milletinden hala GIK
çıkmıyorsa ne olacak? O zaman da bildik(!) metotlarını kullanmak zorunda
kalacak anlaşılan. Yani önce kullan, sonra da sana karşı kullanılmaması için
yok et. Hep böyle olmadı mı?
Can Dündar’a yapılan sözde
suikast(!) girişimi, aslında ucuz bir polisiye diziye bile rahmet okutacak türden,
enayice ve acemice yapılmış bir silahlı provokasyondu. Ayrıca eblehçe verilmeye
çalışılan bir mesaj niteliği de taşıyordu şüphesiz. Uslanmaz, akıllanmaz birileri,
içinde bulundukları tramvaya da çelme atmaya kalkmışlardı yine anlaşılan. Bir
başka ifadeyle de, aslında yine kendi ayaklarına sıktılar biraderler.
Erdoğan’ın Davutoğlu’nu azlettikten sonra hemen yeni anayasa ve başkanlık içeren
BOP masalını, bıraktığı yerden tekrar açması da aynı bağlamda kabul
edilmelidir.
Davutoğlu da ‘ekonomik’ aklını iyi kullanıp, her şeye rağmen kişisel
zararın kaybını asgariye taşıyarak, iflas noktasından önce kurtardı aile
şirketini. Sade o kadar da değil. İlerde çok daha kötü durumlara düşmekten ve Türk
Ulusu önünde hesap vermekten sıyırdı da kellesini. Kendisi ile birlikte şayet
bu bağlamda bir danışmanı da varsa onu da tebrik etmek lazım. Hele de Erdoğan’ın
danışmanlarına bakınca, onunkini iki defa tebrik etmek gerekir.
Bilhassa
da, AKP bünyesinde olup da bugüne kadar harama bulaşmamış ender kimliğini
muhafaza ederken, kumpasla iktidarlarını sürdürenlerin yeni bir kumpasıyla, hak
etmediği halde vurguncuya da çıkabilirdi adı. Ve böylesi bir akıbetten de kurtulmuş
oldu şimdilik!!!
Temsil ettiği partinin Erdoğan
kanadının, artık tefessüh etmiş olduğu, bundan daha açık ve çarpıcı olarak, hem
de pasif bir eylemle ortaya konamazdı da zaten. Buna tek perdelik başarılı bir
parodi de denebilir. Anlayana! Erdoğan aslında hiç önemsemediği Davutoğlu’nun,
kendisine en ağır darbeyi vurduğunu anlayabildi mi acaba? Hiç sanmıyorum.
Hani
bazı insanların umutsuz fıtratları vardır; ama kendi sonlarını getirmeye de cesaretleri
yoktur. Bunu birisi yapsın isterler, kurtuluşu başkalarından beklerler. Yoksa
adamın böyle bir derdi vardır da biz mi derdinden anlamıyoruz. Çünkü neresinden
baksam hem kel hem fodul böylesi bir durumu, ‘aymaz’ demekle de
çözümleyemiyorum doğrusu. Anlayacağınız bu özellik, ihtiras, tıynet ve genetik
ötesi bir vaka veya uzmanlarını ilgilendiren bir hastalık oldu artık…
Kilis ise ayrı bir dünya ve bizim
toprağımız değil sanki. Günlerdir kafalarına roket üstüne roket düşen Kilisli
vatandaşlarımız, canlarından bezmişler. Sokağa bile çıkamıyorlar. Devletleri
tarafından terk edilmiş ve sanki göçe zorlanıyorlarmış gibi bir algı içindeler de
ne yazık ki. Yoksa başımızdakiler, gizli Oslo ya da neyse planları içindeler mi
yine. Yoksa bu defaki partnerleri İsrail mi acaba? Malum Musevi’de para boldur
nasıl olsa.
Esasen
balıklama atlayacakları için, belki oraları da tek paket halinde, çoktan
satmışlardır onlara kim bilir. Bakın devlet demiyorum, çünkü başımızda ki mevcut
hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmek gibi bir problemi de yok
maalesef. İşte bu kimliksiz hükümetin tam da bu günlerde İsrail vetosunu
kaldırarak, İsrail’i de bir NATO ortağı haline getirmesinin anlamı başka da ne
olabilir ki acaba?
Meclisteki
küfürlü, yumruklu tartışmalara, inanın kahvelerde, stadyumlarda farklı görüş ve
düşüncede ki insanlar arasında bile rastlayamazsınız. Ekseriyetin yok mu senin?
Esasen anayasa ihlali içinde olan bu bölücülerin kaldır dokunulmazlığını, parmağını
bile oynatmadan saf dışı bırak o kelleleri. Yumruğunu kullanmana, kulağını tersten
göstermene de hiç gerek yok. Yoksa kendi kıçından mı korkuyorsun. Veya kendi
özgüvenin mi dumura uğradı ki böyle tırsıyorsun.
Nereye doğru gidiyoruz böyle, bir
bilen; ama bildiklerimizden öte bir şeyler de söyleyecek olan varsa dört
kulağımızı, gözümüzü birden açar, dinleriz, okuruz. Ne var ki bu bağlamda çevreye
bakınca, pek tatminkâr bir kanı sahibi de olamıyoruz. Acıdır; ama daha fazla okuyup, dinlemeye de artık
çok vaktimizin kalmadığını görüyoruz. Sonra tekrar özümüze dönerek “ve işte o zaman güler yüzlü, tatlı dilli munis adam, bir dev
kesilirdi” ruh haletimize bürünüveriyoruz bir anda ve yeniden dostlar.
Sağlıkla kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder