Kılıçdaroğlu
kılıcının kabzasını gösterdi. Gösterirken de haklıydı aslında. Öbürkünü
düelloya davet etti; ama ne gezer, öteki sadece avukatını yerine müdahil
kılacaktır nasıl olsa yine. Eser, gürler ne var ki boş silahtır, namlusuna hiçbir
mermi de uymaz ve sadece vitrindeki koleksiyon içindir aslında. Ha unutmayalım,
tutuklatmanın dışında bazen de adama akıl(!) vermeye kalkar.
Arada
olsa bile kantar
Neye yarar
O pahalı sarayda ancak
Muhtar tartar…
Yukarıdaki satırları, her şeyi bir
kenara koyup nelerle uğraşmakta olduğumuzu göstermek için tipik bir örnek
olması nedeniyle yazdım. Oysa durum bu kadar esprili değil şüphesiz. ABD’de yaşadığımız
Cumhurbaşkanlığı seviyesindeki protokol rezaleti; gözlerimizi yaşartan Ensar utancı
ile ortaya çıkan; ama aslında ülke genelinde yaygınlaşan çocuk ve kadın zulmünün
dudak uçuklatan dehşeti; daha şehit acılarımız sürerken, sanki askeri
manevralar yapıyormuşuz sanrısıyla ABD’li ikiyüzlü kaşarlardan, PKK ile açılıma
devam mealinde peş peşe yediğimiz uyarı salvoları, sanki bu milletin ortak derdi
olmuyor, sanki bu ülkede yaşanmıyor.
ABD adlı aynı Şeytan ocağından beslenen
PYD, PKK, IŞİD ve peygamberin sağlığında biatkâr yani imansız olarak vasıflandırdığı
Bedevi kabilelerin, emperyalist angajmanlı ABD İslam’ı (yumuşak İslam) ambalajıyla oluşturduğu, yeni Cihat (Haçlı) ordusu, küllen kapımıza dayanmış ümüğümüzü
kesip kanımızı emmeye hazırlanıyorken; çakma sarayla paslaşmanın kime yararı
vardır acaba?
Kimin
elinin kimin cebinde olduğu, kimin, kimin askeri olduğu, kimin, kime karşı
olduğu belli olmayan ve kafaların çözüm üretememeleri için özellikle
karıştırıldığı bir dönemdeyiz. Böyle bir kaotik ortam ve dönemde, özellikle de
muhalefet lideri olan CHP’nin, bilhassa güncelimizi gizlemek üzere kasıtlı yaratılan
polemiklerin altını çizip vurgulayarak, oyunları akamete uğratarak, gizlenen
gerçeklerin üstüne ısrarla yürümesi gerekir.
Erdoğan
ve misyoner Davutoğlu ikilisinin, bunlara birde Bahçeli payandasını eklersek, milleti
uyutmak adına fırlattıkları her polemiğe, acılı tarhana çorbası niyetine kaşık
sallamak, idealist muhalefet liderliğine sığar mı? Hele de gırtlağına kadar
pisliğe batmış karşı taraf, tam da yokuş aşağı frensiz, eli ayağına dolaşık kartopu
gibi yuvarlanıyorken, vatandaş kimden medet umacak ki bu durumda.
Tam
da bu noktada Bahçeliye bir öneride bulunalım o zaman. Amerikalı Zarrap savcısı,
Türkiye’deki adaletsizlikten ve ülkenin kara para cenneti haline
dönüştürülmesinden çok mustarip olmuş anlaşılan. O halde Bahçeli o savcıya “Birader
ne şikâyet edip duruyorsun. Sizler Erdoğan fırkasını ülkemin başına sarmadınız
mı, durumu düzeltmek de önce size düşmez mi ki, dost kalalım. Öyleyse önce senin
para babalarını hizaya çekmelisin” diyemez mi mesela? Pekiyi bunu diyebilir
mi ki, kendi mevcudiyet nedeni de olanlara karşı acep? Haydi, canım geçiniz! Ah
Bahçeli birlikte kuşatmadınız mı bizim Dardaneli…
Demek oluyor ki mağdur Türk
Milletinin yanında olması gerekenler, ne yazık ki saray avenesiyle birlikte
toplumu uyutma yarışına girdiler. Oysa içinde bulunduğumuz açmazın tek
sorumlusu olan emperyalist liboş, arka planda kıs kıs gülüyor halimize.
Ailelerini incirlikten çekerken de, “bakın sular ısınıyor, daha başınıza ne
işler açacağım” mesajını da vermedi mi yoksa hiçbirinize. Başınızda ki
artistlerin nasıl kıvırdığını, akla kakı nasıl birbirine karıştırdığını, can
derdine düşüp ben merkezlerinde nasıl fırdöndüklerini hala göremiyor musunuz?
Hala
seçimlerin adil yapıldığına inanıp oturun siz. Yarın oy pusulalarınızın üstünde
kendi vatandaşlık numaralarınızı da bir anda görünce, dağın ardında deniz
görmüş gibi de şaşırmayın sakın. Çünkü iş oraya varacak bu gidişle. Siz hala
kontrolü elinizde sandığınız Amerikan Mernis programıyla sayım yapılmakta olan
ülkenizde, aynı dijital silahla 14 yıldır nasıl soyulduğunuzun, gidişe
bakılırsa devamında da soyulacağınızın hala farkında olamayın.
7
Haziran da bilgisayarı uyku moduna alarak, yeni açılımların önünü açmak üzere
AKP ye gözdağı molası verdiler sadece. Sonra da aynı gizli eller, elleri
ayaklarına dolaşıp panikleyen düşükleri bir süre terbiye edip, apar topar, yine
tek başlarına iktidar yapmadılar mı? Ve biz de afiyetle yemiş olmadık mı önümüze
atılan bu mamayı hep birlikte yine. Yahu şayet seçmen bu kadar bilinçli olabilseydi,
Demokrasi hiç otokrasiye dönüşür müydü bu ülkede. Bunu dahi sorgulayabilmekten aciz
demek ki bu millet, yazıklar olsun.
ABD kampus devletinin tarihi kompleksi(!)
nedeniyle bölünme noktasına, en ılımlı tabirle de milliyetsiz bir federe devlet
olma durumuna getirilmekte olan ülkemizde, askerimizin Nusaybin’de nasıl maksatlı
oyalatılarak PKK ya vuracağı son darbenin geciktirildiği ve PKK’nın ipi
çekilmeden önce, zaman kazanarak son bir açılım
zemininin yoklandığının bile hala farkında değil misiniz?
Mademki güncel
gündem umurumuzda
değil, aslında böyle bir durumda birisine hep birlikte “getir tavlanı da şeş
beş atalım, sana da donat alalım, oldu olacak bir de açık poker oynayalım bari”
dememiz gerekmiyor mu aslında? Yani her şey oldubittiye bağlansın biz de
hepsini yutalım ve unutalım, öyle mi? Hey Allah’ım ne denir ki; eniyisi “sen
bildiğin gibi yap” diyeyim bari ben kendi adıma.
Emperyalist kaşalotların, kâbusları
olmuş tarihin ilk sosyalisti Muhammed ve onun tarihin ilk sosyalist doktrini
olan Ehli Beyt İslam’ına olan kinleri nedeniyle, bugünkü sözcüleri olan
herifçioğlu, Türkleri İslam’la yok edeceğiz derken bize, kendince esprinin ballısını
yapmadı mı?
Aynı bağlamda da Muhammed’in
İmametiyle birlikte sona eren gerçek (Ehli Beyt) İslam, dört Halife döneminden
sonra önce Emevi ile başlayan tarihsel süreç ve sonrasında da sistematik olarak,
Vatikan senaryosu olan tarikatlar ve maaşlı İmamları tarafından yavaş yavaş şirazesinden
saptırılmadı mı? Müslümanlarda bu oyuna yavaş yavaş alıştırılmadılar mı? İşte İslam’ı,
Diyanet İmamlarının hepsinden fazla bilen Yaşar Nuri, belki de bu yüzden “bir
gün herkes deist olacak” demiş olamaz mı acaba…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder