11 Nisan 2016 Pazartesi

KANTAR..

            Kılıçdaroğlu kılıcının kabzasını gösterdi. Gösterirken de haklıydı aslında. Öbürkünü düelloya davet etti; ama ne gezer, öteki sadece avukatını yerine müdahil kılacaktır nasıl olsa yine. Eser, gürler ne var ki boş silahtır, namlusuna hiçbir mermi de uymaz ve sadece vitrindeki koleksiyon içindir aslında. Ha unutmayalım, tutuklatmanın dışında bazen de adama akıl(!) vermeye kalkar.

                        Arada olsa bile kantar                        
                        Neye yarar
                        O pahalı sarayda ancak
Muhtar tartar… 

            Yukarıdaki satırları, her şeyi bir kenara koyup nelerle uğraşmakta olduğumuzu göstermek için tipik bir örnek olması nedeniyle yazdım. Oysa durum bu kadar esprili değil şüphesiz. ABD’de yaşadığımız Cumhurbaşkanlığı seviyesindeki protokol rezaleti; gözlerimizi yaşartan Ensar utancı ile ortaya çıkan; ama aslında ülke genelinde yaygınlaşan çocuk ve kadın zulmünün dudak uçuklatan dehşeti; daha şehit acılarımız sürerken, sanki askeri manevralar yapıyormuşuz sanrısıyla ABD’li ikiyüzlü kaşarlardan, PKK ile açılıma devam mealinde peş peşe yediğimiz uyarı salvoları, sanki bu milletin ortak derdi olmuyor, sanki bu ülkede yaşanmıyor.

            ABD adlı aynı Şeytan ocağından beslenen PYD, PKK, IŞİD ve peygamberin sağlığında biatkâr yani imansız olarak vasıflandırdığı Bedevi kabilelerin, emperyalist angajmanlı ABD İslam’ı (yumuşak İslam) ambalajıyla oluşturduğu, yeni Cihat (Haçlı) ordusu, küllen kapımıza dayanmış ümüğümüzü kesip kanımızı emmeye hazırlanıyorken; çakma sarayla paslaşmanın kime yararı vardır acaba?

Kimin elinin kimin cebinde olduğu, kimin, kimin askeri olduğu, kimin, kime karşı olduğu belli olmayan ve kafaların çözüm üretememeleri için özellikle karıştırıldığı bir dönemdeyiz. Böyle bir kaotik ortam ve dönemde, özellikle de muhalefet lideri olan CHP’nin, bilhassa güncelimizi gizlemek üzere kasıtlı yaratılan polemiklerin altını çizip vurgulayarak, oyunları akamete uğratarak, gizlenen gerçeklerin üstüne ısrarla yürümesi gerekir.

Erdoğan ve misyoner Davutoğlu ikilisinin, bunlara birde Bahçeli payandasını eklersek, milleti uyutmak adına fırlattıkları her polemiğe, acılı tarhana çorbası niyetine kaşık sallamak, idealist muhalefet liderliğine sığar mı? Hele de gırtlağına kadar pisliğe batmış karşı taraf, tam da yokuş aşağı frensiz, eli ayağına dolaşık kartopu gibi yuvarlanıyorken, vatandaş kimden medet umacak ki bu durumda.

Tam da bu noktada Bahçeliye bir öneride bulunalım o zaman. Amerikalı Zarrap savcısı, Türkiye’deki adaletsizlikten ve ülkenin kara para cenneti haline dönüştürülmesinden çok mustarip olmuş anlaşılan. O halde Bahçeli o savcıya “Birader ne şikâyet edip duruyorsun. Sizler Erdoğan fırkasını ülkemin başına sarmadınız mı, durumu düzeltmek de önce size düşmez mi ki, dost kalalım. Öyleyse önce senin para babalarını hizaya çekmelisin” diyemez mi mesela? Pekiyi bunu diyebilir mi ki, kendi mevcudiyet nedeni de olanlara karşı acep? Haydi, canım geçiniz! Ah Bahçeli birlikte kuşatmadınız mı bizim Dardaneli…

            Demek oluyor ki mağdur Türk Milletinin yanında olması gerekenler, ne yazık ki saray avenesiyle birlikte toplumu uyutma yarışına girdiler. Oysa içinde bulunduğumuz açmazın tek sorumlusu olan emperyalist liboş, arka planda kıs kıs gülüyor halimize. Ailelerini incirlikten çekerken de, “bakın sular ısınıyor, daha başınıza ne işler açacağım” mesajını da vermedi mi yoksa hiçbirinize. Başınızda ki artistlerin nasıl kıvırdığını, akla kakı nasıl birbirine karıştırdığını, can derdine düşüp ben merkezlerinde nasıl fırdöndüklerini hala göremiyor musunuz?


Hala seçimlerin adil yapıldığına inanıp oturun siz. Yarın oy pusulalarınızın üstünde kendi vatandaşlık numaralarınızı da bir anda görünce, dağın ardında deniz görmüş gibi de şaşırmayın sakın. Çünkü iş oraya varacak bu gidişle. Siz hala kontrolü elinizde sandığınız Amerikan Mernis programıyla sayım yapılmakta olan ülkenizde, aynı dijital silahla 14 yıldır nasıl soyulduğunuzun, gidişe bakılırsa devamında da soyulacağınızın hala farkında olamayın.

7 Haziran da bilgisayarı uyku moduna alarak, yeni açılımların önünü açmak üzere AKP ye gözdağı molası verdiler sadece. Sonra da aynı gizli eller, elleri ayaklarına dolaşıp panikleyen düşükleri bir süre terbiye edip, apar topar, yine tek başlarına iktidar yapmadılar mı? Ve biz de afiyetle yemiş olmadık mı önümüze atılan bu mamayı hep birlikte yine. Yahu şayet seçmen bu kadar bilinçli olabilseydi, Demokrasi hiç otokrasiye dönüşür müydü bu ülkede. Bunu dahi sorgulayabilmekten aciz demek ki bu millet, yazıklar olsun.
           

            ABD kampus devletinin tarihi kompleksi(!) nedeniyle bölünme noktasına, en ılımlı tabirle de milliyetsiz bir federe devlet olma durumuna getirilmekte olan ülkemizde, askerimizin Nusaybin’de nasıl maksatlı oyalatılarak PKK ya vuracağı son darbenin geciktirildiği ve PKK’nın ipi çekilmeden önce, zaman kazanarak son bir açılım zemininin yoklandığının bile hala farkında değil misiniz?

            Mademki güncel gündem umurumuzda değil, aslında böyle bir durumda birisine hep birlikte “getir tavlanı da şeş beş atalım, sana da donat alalım, oldu olacak bir de açık poker oynayalım bari” dememiz gerekmiyor mu aslında? Yani her şey oldubittiye bağlansın biz de hepsini yutalım ve unutalım, öyle mi? Hey Allah’ım ne denir ki; eniyisi “sen bildiğin gibi yap” diyeyim bari ben kendi adıma.

           
            Emperyalist kaşalotların, kâbusları olmuş tarihin ilk sosyalisti Muhammed ve onun tarihin ilk sosyalist doktrini olan Ehli Beyt İslam’ına olan kinleri nedeniyle, bugünkü sözcüleri olan herifçioğlu, Türkleri İslam’la yok edeceğiz derken bize, kendince esprinin ballısını yapmadı mı?

Aynı bağlamda da Muhammed’in İmametiyle birlikte sona eren gerçek (Ehli Beyt) İslam, dört Halife döneminden sonra önce Emevi ile başlayan tarihsel süreç ve sonrasında da sistematik olarak, Vatikan senaryosu olan tarikatlar ve maaşlı İmamları tarafından yavaş yavaş şirazesinden saptırılmadı mı? Müslümanlarda bu oyuna yavaş yavaş alıştırılmadılar mı? İşte İslam’ı, Diyanet İmamlarının hepsinden fazla bilen Yaşar Nuri, belki de bu yüzden “bir gün herkes deist olacak” demiş olamaz mı acaba…

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder