Birinci
Dünya Harbi sonrasının harp zengini ABD, şimdilerde rintlerin akşamında veya
zevki sefa ile geçmiş bir ömrün son şafağındadır artık. Bütün gücünü Dolar adlı
kendi tedavül parasından, dolayısıyla dâhili enflasyonunu da, aslında sürekli
emisyonla dışarıya pazarlayan tek yönlü bir Dolar ticaretinden almaktadır. Bugüne
kadarki Dünya liderliği konumunu da, tamamıyla bu sayede koruyabilmiştir. Ne ki
artık deniz bitmiş ve kara da görünmüştür.
Dünya ekonomi pazarları ve kaynak
devletleri, onlarca yıldır yedikleri Dolar kazığının acısının daha fazla
tahammül edilemez olduğunu anlamışlardır nihayet. ABD ise bundan sonra ne yapsa,
saltanatını korumak adına tek garantör olarak gördüğü Dolarını zirvede
tutamayacağını ve Amerikan rüyasının, Amerikan kâbusuna dönüşmekte olduğunu,
istemese de kabul etmek zorunda olduğunun bilincindedir artık.
Aşağı
baksa sakal yukarı baksa bıyıktır büyük ustanın(!) encamı bundan böyle. Yani muhalifi,
uygulamakla tehdit ettiği gücü de misliyle karşısında bulacağını ve bu dünyada
artık ikiyüzlü emperyalist siyasetini yutacak enayi de kalmadığını esefle görmektedir
maalesef şimdi. Son incirlik çuval pazarlığını realize eden ve nedense ev
hapsinde tutulan gençlerimiz de mütevazı, iddiasız kişilikleriyle, bu gerçeği
bir kere daha, durumu anlamamakta ısrar eden suratlara çarpmıştır. Türk
Ulusunun özeğini spontane yansıtan bu olay belki küçüktür; ama yedi düvele,
özellikle de hala baş Kovboy olduğunu iddia eden Coni Volkır’a verdiği mesaj,
boyundan çok büyüktür.
Duruma
bakıldığında, bilhassa da büyük torbadan çekmeye alışık olanların, bundan sonra
yeni yatırımları planlamaya kalkmadan önce, bir değil artık en az iki defa
düşünmeleri ve partnerlerini, hele de yatırım birim değerlerini daha güvenilir
seçmeleri gerekecektir ki birlikte sıfırlamasınlar.
Kutlu
doğum haftası derken, kutlu doğum sancısı çekmeye başladı sanki millet. Farklı
yorum ve görüşlerin yine havada uçuştuğu bir kavram kargaşasında, sanki hiç
derdimiz yokmuş gibi gündeme bir de miladi ve İslami doğum tarihleri düşüverdi
bir anda. Şayet ille de buna da iki söz söylemek gerekirse; aslında bana ne Milat
olarak betimlenen İsa’nın doğum gününden, mademki Müslümansak der geçerim. Ne
var ki birileri gibi de değilim. Kendi adıma, önce sapıma kadar Türk’üm, sonra
da hiçbir fırkaya aidiyeti olmayan yüce Atatürk gibi, Muhammed ashabı bir Ehli
Beyt Müslümanı ve Kemalist’im derim. Böylesi de daha doğru olmaz mı acaba
dostlar.
AKPKK
cemaatinin onlarcası bir arada sapır sapır dökülüp bok yolunda biterken, bizim
aslan Mehmet arada sırada bir kancık kurşunuyla şehit olup ebedi uykusuna yatıyor
ve milletinin bağrındaki mukaddes Kabristanda, her zamanki o saygın yerini
alıyor. Hepsi nurlar içinde yatsınlar. Ve çok iyi biliyoruz ki; arkalarında gözyaşlarıyla
bıraktıkları evlatları, saygın babalarıyla ebediyen kıvanç duyacaklar ve ileride
kendileri de sevgili babaları gibi saygın bireyler olacaklardır aziz
vatanlarına. Esasen buna ant içtiklerini de, babalarının cenazelerinde, bu
yavrularımızın yaşlar akan gözlerinde okumak mümkündür.
Bir
tarafta bunlar oluyorken, duyulan, görülen ve okunan o ki; çektiğimiz tüm
acıların nedeni olan kirli sarayın, dedikoduları da sona doğru artık tavsamaya
başladı. Saraylı biraderler hep birlikte gün sayıyorlarmış artık. Bazıları
neleri getirdiklerini değil; ama nelerle saraydan ayrılacaklarının hesabını
şimdiden yapmaya başlamışlar bile, söylemiş olalım da. Diğer yanda muhalefet
bildiğiniz gibi, en önemli gelişme ise MHP de aydınlığın yolunu tıkayan Bahçeli
balonunun, muhtemelen ilk kongrede nihayet patlayacak olması belki de.
CHP
de ise esen yeni bir rüzgâr yok. Hele de partiyi çoktan terk etmesi gereken
bazı suratların halen işlev sahibi olduğunu gördükçe de, inanın ensemdeki ayva
tüyleri bile dikiliyor kendi adıma. Sizinkileri bilemem tabii. Diğer tabirle de
bu haliyle CHP “Bu âlemde uyurgezer türbesidir. Temsil edilense zihniyetin ayinesidir”
anlayacağınız. Yani güvendiğim dağların, karlı tepelerine dalınca, bu durumdan
da hüzün duyuyorum adıma maalesef. Çünkü ya CHP vardır ya da CHP vardır.
Eskisi, yenisi yoktur biline. Her şeye sirke döken Bahçeliyi aradan çıkarıp MHP
ile acil bir koalisyona gidilmelidir. Çünkü tek bir Türkiye vardır ve o da
hepimizin ortak vatanıdır.
Ne
demek istediğimizin anlaşılır olması için de herkesten önce Muhterem
Kılıçdaroğlu, şapkasını önüne koyup en az iki defa, altın harflerle kazılmış
koskoca şerefli CHP tarihi muhtevasını hazmedebilmelidir. Çünkü CHP de tektir.
Kurucu partidir. Muhalefetten öte, partiler üstüdür. Ve her şeylerden önce de
bunun anlaşılması, benimsenmesi sonra da sahiplenilmesi gerekir…
Bu
arada Almanya Başbakanı Merkel’in vatandaşlarına “Türk Devletini kamuya açık
yerlerde eleştirmeyin” demesi bana ilginç geldi doğrusu. Çünkü bilhassa da “Türk
Hükümeti” yerine “Türk Devletini” tabirini seçmesi hayli manidardı. Demek ki vatandaşları
Türk Devletine her şeyi kapalı alanlarda söyleyebileceklerse, başındaki üç
buçuk kendini bilmezin günahının kefaretini ödemekle yükümlenen Türk Milleti,
kime ne yapmıştır da böyle aşağılanmayı hak etmiştir diye, Hanımefendiye sorası
geliyor insanın.
Çünkü
Devlet tabiri Milleti de içerir. Hükümet tabiri ise sadece meclis bürokratını
ihtiva eder. Merkel de bunu bilmiyor olamaz herhalde. Yoksa Merkel acaba “Devleti”
devreye sokarak “Yahu bunları siz tepenize oturtup, hala da sırtınızda
taşımıyor musunuz? Sizi nasıl ayrı tutmamızı isteyebilirsiniz. Ölmeden önce
uluslararası mahkemede, mutlaka yargılanacak olan Erdoğan’ın yanında aslında
seçmeni de birlikte yargılanmalıdır.” imasıyla, özellikle Türk Milletine de ayrı
bir mesaj mı vermek istemişti acaba??? Her ne ise, en iyisi trajediyi gırgıra
sarıp biz gülelim ağlanacak halimize yine de, belki avunuruz…
Sözün
özüne gelirsek: Eldekilerden kurtulunca, yerine getireceklerimizin önce kalan
enkazı temizleyip, dış borçları sıfırlayıp, sonra da ülkemizin acil ihtiyaçlarını
en kısa zamanda giderecek mental ve kararlılıkta olabilmeleri için mevcut
adayların, bilhassa da milli bekamız ve vazgeçilemez Kemalist ilkelerimiz
doğrultusunda, kendilerini tepeden tırnağa revize etmeleri gerekecektir.
Çünkü
kendilerini bekleyen ağır ve sorumluluklarla dolu yeni misyonla başa
çıkabilmeleri için, şu anda yansıttıkları görüntü pek ümit vermiyor doğrusu.
Doğrucu Davut olmak zor iştir. Çünkü yalnız bırakır insanı; ama doğruculuk olmazsa
da olmazdır. Zira insanı özgün kılar, huzur verir, sorumluluktan da azat eder
hani. O halde doğrucu olmak için de önce tarafsız; ama bilinçli ve adil olmayı
tavsiye edelim birbirimize mutlaka…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder