21 Mart 2016 Pazartesi

AÇIK HESAPLAR..

           Birinci Dünya Harbi sonrasında, fikren emperyalist bir genelge olan ve BM tarafından resmen tatbikata konulan Wilson’un Cemiyeti Akvam tasarımı içinde, Türk yoktu. Çünkü bugün de aynı olan o taş kafaya göre, Anadolu bir sömürge toprağıydı, bir zamanlar da Kızılderililere yaptıkları gibi Türkler oradan atılmalı ve her açıdan zengin o topraklar, sadece emperyalist ari(?) kan emiciler tarafından paylaşılmalıydı.

Hırsızlık babadan evlada geçtiği nedeniyle, işte bugün de o kafaların torunları aynı görüşlerin sahibidirler. Ve Kurtuluş Zaferimizi inkâr edememelerine rağmen, birisi Çanakkale de olmak üzere arka arkaya iki muhteşem Türk tokadı yedikleri zaferlerimizi, mimar Atatürk ile birlikte, bir türlü hazmedememelerinin de temelinde yatan ana neden budur.

            Ne var ki ne Çanakkale de ne de İstiklal Savaşımızda karşımızda ABD yoktu. O günlerin şartları gereği olamazdı da. Çünkü o dönem baş patron İngiltere’ydi ve o da eğip, bükerek kitabına uydurdukları müşterek soyguna bir de yeni palazlanmaya başlayan ABD’yi ortak etmeyi elbette düşünmüyordu. ABD ise bende varım edasıyla hariçten gazel okuyup, ambiyans cilalayarak uzaktan; ama dolaylı olarak, olup bitene sözde müdahil oldu.

            Şimdilerde ise her şeyin kontrolünde olduğunu iddia eden amiyane duruşla ve tek patron cilasıyla arzı endam etmektedir. O dönemlerin diğer sırmakeşlerine, ağır toplarına ise, şimdi konu mankenliği kaldı sadece. Madem işler böyle oldu, o halde yeni istiklal tokadımızın suratında patlama sırası da artık ABD ye gelmiş oluyor demektir.

            Bilahare onu da karşımıza alıp haddini bildirmek, hem Kızılderili atalarımızın açık kalan hesabını kapatmak hem de seriyi tamamlamamız adına bize katma değer sağlayacaktır şüphesiz. Hele de önümüzdeki aydınlık geleceğimize dev bir adımla başlamak, bütün eski hesapları kapatmak ve bize yedirdiği kazıkları da kendisine geri yedirmek istiyorsak. Öyleyse şimdi bütün iş, IŞİD, PYD, PKK ve diğer sözde Müslüman hırpaniler vb. bütün paralı askerlerinin arkasına saklanmak yerine; kendisini resmi üniforması içinde cepheye (düelloya) davet etmek üzere, mazlumların toprağına girerken hep yaptığı gibi de, bizatihi yeteri kadar provoke etmeye kalıyor artık dostlar. Öyle ya yetti garı, hep biz mi provoke olalım.

Laf aramızda; ama pek umudum da yok. Zira bu tuzağa gelmeyecek kadar uyanıktır kendileri. Ne var ki gidişatı da o doğrultudadır. Çünkü “illaki kör parmağım” diye tutturuyor. Nuh diyor peygamber demiyor. Yani Coni Volkır da itidal, mitidal kalmadı artık anlayacağınız. Şayet iyice köşeye sıkışıp da çaresiz kalınca, bakarsın o da küfeyi devirebilir, kim bilir. Hep biz devirecek değiliz ya…


            Farklı parametrelerle arka arkaya kurgulanan sahnelerin oluşturduğu bir polisiye dizide, izleyicilerin kafalarını karıştırmak ve sonucu gizlemek adına çeşitli akıl oyunlarını ardı ardına dizinleyebilirsiniz. Farklı yollardan hep aynı sonuca da ulaştırabilirsiniz izleyiciyi. Sonuç yatırımcı açısından hep daha fazla kậr sağlamak, oyuncular açısından ise kişisel kazançlarının dışında, en ikna edici rol yeteneklerini sergilemek olur hep.

            Bugün emperyalistin kendi ömrünü uzatmak adına son çare olarak sarıldığı terör kurgusu da böyle bir polisiye dizidir aslında. Sonuç kurgucu adına hep maddi kazancı sıfırlamamak, oyuncular adına da ideal edinmek üzere yönlendirildikleri konularda, görevlerini ifa ettiklerine inanmaktır sadece. İşte yine aynı bağlamda, kafasının içindeki beyin daha önceden uçurulmuş olan bir vücut, İstiklal caddesinde patlayıverdi ve beraberinde bazı günahsız insanları da birlikte götürdü, gittiği bilinmeze yine.

            a- Bu son patlamaya göre de kaynağı olan IŞİD, AKP Hükümetinin de dolaylı olarak beslemesi olduğu halde, ne demeye çalışıyor. Yoksa o da canından bezdi de, himaye gördüğü Hükümeti devirip, kendisini patlatacak bir milli hükümet mi kurulsun istiyor acaba?

            b- Canlı bomba, İsrail turist gurubunun arasında patladığına göre, ülkemizde ki terör olaylarında İsrail parmağı yoktur algısı yaratarak, bizim de buna inanmamızı mı istiyor acaba?

            c- ABD, zamanlı ve mekânlı isabetli terör ihbarlarıyla, adeta parmağını gözümüze sokup, “fail benim, ne dediysek o” mu demek istiyor acaba?

            d- Madem özgün (bağımsız) İslam terörü vardı da, ABD ve AB de terör neden durdu. İstihbaratları çok iyi olduğu için mi? Öyleyse bomba adaylarını neden telef etmiyorlar da bizde katliam yapsınlar diye bekliyorlar acaba?

            e- Yurtlarından koparıp Avrupa yollarında telef eden ve sahiplenmek istemedikleri BOP göçmenlerini, şimdi bize kakalayanlar, bunların içinden muhtemelen de kaçını yarın yine bize karşı, yeni federe saatli bombalar olarak kullanmaya hazırlanıyorlar acaba?

            Böyle arka arkaya sıralayacağımız tutarlı, tutarsız o kadar soru bulabiliriz ki, hani mantık aramaya bile gerek kalmaz. Amaçları esasen mantıksızlıkla, çözümsüzlüğü parat tutmak. Yani çözümsüzlüğü kasıtlı vurgulayarak, ana korkuları olan Türk Ulusunu yıldırmak ve ortak çözüme zorlamak. İşte bütün mantıksızlığın, hipotez mantık doğrultusunda yoğunlaşarak ortaya çıkardığı, sentez mantık da budur işte.

            Yani herifler, “nereden alırsanız alın tek çözümünüz; istediğimiz federe Kürt Devleti bileşkesinde bizimle çözüm masasına oturmaktan geçiyor” diyorlar. Allah, Allah pekiyi bunu da o masaya beraberce oturup yiyelim mi şimdi yani. Bak şu Allah’ın işine sen, ne günlere kalmışız. İyi de bütün bunlara ABD uşaklığı ile işleri bu batağa taşıyıp, şimdi de çamura saplanan Ankara da ki Hıyarovski ne diyor. Hangisi diye sormayın. Bu bağlamda yeteri kadar mebzul AKP taifesi içinde, ölçüye uygun bir Hıyarovski bulursunuz nasıl olsa. Hepsi de aynı tulum beden değil mi zaten...
           
                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder