24 Ocak 2016 Pazar

KALITIMSAL EMPERYALİST..

            Siyonist de prensipte emperyalisttir. Ne ki, işgalci ve sahiplenerek büyümeden yana olanıdır, yani uzaktan sömürgeci olanı değil. Bu bağlamda da Osmanlı ile tam bir mental uyum içinde ve onun yolundan gitmeyi hedefleyendir aslında. Böyle bakınca da, yeni Osmanlı mefhumunun aslında ustaca gizlenmiş; ama ilk fırsatta patlamaya hazır bir Israil mayını olduğunu görmek gerekiyor. Siyonist gerçek ise aslında Musevilerin, “şayet bir vereceksen karşılığında en az iki almalısın” düsturuyla büyütülmelerinde aranmalıdır.

             Aynı paralelde, Müslüman fırkalarını (mezheplerini) birbirlerine düşürerek Hıristiyanlara, İslam bahçesinde uygun adım yeni oyun sahaları yaratılması hedeflenen Ortadoğu’da, böylece Israil’in Siyonist geleceğini veya kalıtımsal emperyalizmini sessiz ve derinden inşa etmesinin de önü açılmış olacaktır. Yani, ortaya çıkacak yeni küçük Müslüman özerk bölgelerine, ne kadar devlet denebilirse, o kadar da kaptıkaçtı devletçik oluşacaktır bölge genelinde. Şayet her şey bu sinsi ve emsallerinden hayli farklı plana uygun yürüyebilirse de elbette.

            Birlikte nefes aldıkları dünyada uyurgezer kaldıkça da, Müslümanların kendi gelecekleri hakkında, bundan böyle Musevilere danışmak ya da nefes alabilmek için onlardan izin almak zorunda kalacakları, kendiliğinden anlaşılıyor olmalıdır artık. Yoksa bizdeki çakma Osmanlı özentilerinden değil. Çünkü tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyetini tenzih etmek kaydıyla, bizimkileri adam yerine koyan bile yok. Çözümse; AKP külliyesinden tamamen arınmış, tam Kemalist bir milli Hükümet kurulamadıkça, kulaklarda bir hoş seda olarak kalacaktır bu ülkede. Demek istiyorum ki; Ehli Beyt İslam ile tam Kemalist bağımsız bir milli ekonomi modeli (MEM) bir araya gelmedikçe. Yani sosyal, tam bağımsız ve milli düşünmedikçe, kurtuluş ümidiniz bile olamayacaktır millet bilesiniz…


            Batık kıta Mu’dan bu yana gelen ve Dünya’nın her bölgesine yayılan Sirius çocukları (güneş halkı) olan Türkler’in, tüm ayak bastıkları yörelerde, Dünya insanlarına önder olan devletçilik gelenekleri ve uygarlıkları nedeniyle, bütün Devletlerin aslında Türklere borçlu olmaları gerekir. Ne var ki kazın ayağı hiç de öyle basmıyor. Aynı bağlamda, Museviler de Tevrat ayetlerine göre, bayraklarını sembolize eden mavi şeritlerin Nil ile Fırat nehirlerini değil, aslında dini ibadetlerinde boyunlarında taşıdıkları Tilgid denilen mavi beyaz şeritli atkılarını temsil ettiğini çok iyi biliyor olmalıdırlar kuşkusuz.

            Ülkemde yeni bir sorunsal olmaya başlayan CHP, ABD&AB çetesinin ortak vizyonu bağlamında çeteyle flörte başlayıp, bir özerklik misyonuna doğru hayli tehlikeli bir kurs çizmeye kalkarken; acaba kendi geleceğini de taahhüt altına aldığını mı düşünüyor yoksa? Şayet durum böyleyse, bu son derece ciddi bir tehlikeyi ve yanılgıyı da beraberinde getirmektedir. Özellikle de kendi gelecek mevcudiyetleri adına, bunu bir değil iki defa düşünmeleri gerekir.

Bilhassa da bu değişimin oluşum aşamasında aktif görev almaya hazırlanan genç ve bazı yabanıl kuşakların, sistemi kontrol edecekleri hesabını yaparken, aslında kimin kontrolünde olacakları ise kafalarda soru işareti olmaya devam edecektir. Internet jargonuyla da ifade etmek gerekirse; hızlandırılmış uzaktan güdümlü spam eğitimle, milli kavramları artık dijital lotarya torbasından rastgele çekip kullanan bir anlayışa, olması gereken entelektüel değil; ama varsayılan aydın düzeyi demek gerekecektir bundan böyle artık.

Esasen yeni yetişmekte olan sözde akademisyenlerde bu olumsuz değişimin ilk işaretleri alınmaya başlanmıştır da. Efendi Biden’in de bunları ciddiye alması, esasen beklediğimizdi. Ve tamamen de sinsi plana uygundu. Tam da bu sıralarda adamın eşini de koluna takıp apar topar gelmesi ise, İnşallah uçurumun başındaki uyurgezer birilerinin gözünü açmıştır.

Ülkemizi ziyaret eden ABD’nin ikinci adamı Biden’in ziyaretinde ne mesajlar verdiğinden ziyade, aynı bağlamda açık olarak vermediklerini şayet okuyabildiysek, mesele yok demektir. Çünkü bir zamanlar Hz. Muhammedin Ehli Beyt ashabına, Bedeviler için “ben biatkâra değil, imankâra bakarım, onu mümin sayarım” sözlerinden de bir şeyler anlamışız demektir o zaman. Hele de yaşam alanımızda sürülerce Bedevi(!) ile sarılmış durumdaysak, yine de bizde umut var demektir.


Otelinin kapısında yaşamla ölüm arasında kalıp, yaşam mücadelesi veren Gezi Parkı mağdurlarına kapıları açtırarak belki de birçoğunun hayatını kurtaran, Londra Müzesinde ki Atatürk’ün balmumu heykelinin renovasyonu projesinin mimarı vb. diğer bazı önemli milli yatırımların sahibi Mustafa Koç’a, Allahtan rahmetler diliyorum. Gönüllü olarak ele aldığı sosyal ve milli angajmanlarıyla, Tarihe de geçerek, Atatürk Cumhuriyetinin gerçek milli iş adamlarından birisi olmayı da bilmişti. İşte bu nedenlerden dolayı da itiraf etmek zorundayım ki; hem de daha önce tanışmadığım bir iş adamına, ilk defa kişisel bir yazımda taziyede bulunmaktayım. Çünkü kendisi görüldüğü gibi, tanımadıklarında da saygı ve sevgi uyandıran, emsal alınacak bir değerler adamıydı, Allah rahmet eylesin…
                                                                       
                                                                                    Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder