13 Ocak 2016 Çarşamba

REPERTUVAR..

            Yaşın, başın, halin, ahfadın hiç önemli değil. Adın ve kimliğin de, tık deyince gecen gündüzün eşitlenir, mevsimlerin kaybolur, kafan boşalır, rahatlar, kuş gibi de uçarsın zamanı olmayan mekânlara. Çünkü mekânını bile değiştirmek üzere, tanrı maddene soğurularak, mikro evrenlere doğru seyahatin başlamıştır artık. Halk deyimi ile de; yani bir tıklık, bir arşın kefenlik canın var kardeşim sonuçta. Pekiyi ne düşünüyorsun şimdi bu hususta?

            En büyük düşmanı olan yokluk ve cehaletle savaşıp kazanan, yoktan var ederek adam sınıfına soktukları tarafından da, bugün ismi bile silinmeye, unutturulmaya var kuvvet çalışılan, muhteşem garibanım; örnek aldığı Muhammed gibi fakir doğup, hazinelerin üstünde oturabileceği halde, onunla aynı yaşlarda ve onun gibi çulsuz ölen Atatürk’üm, adam gibi adamım benim. İşte benim sayfam, bunları söylemek istiyor bugün…


            Malum her şey eski ağıza yeni taam anlamına, YENİ yaftasıyla sürülüyor ya; yeni Diyanetin de yeni makara(!) fetvaları, Müslümanların kafalarını karıştırırken, diğer taraftan da Hükümet partisi AKP’nin dinsizliğini veya İslam’a gerçek bakışını da ortaya koyuyor aslında. Esasen makara olmaktan da öte sapkın ruhlardan neşet eden fetvalara en ağır protestoların, gerçek Müslümanlardan geldiğine bakınca da, bu tespitimizin teyidini fazlasıyla almış oluyoruz.

            Erdoğan’ın yeni kimliği, oynadığı son İsrail/Amerikan yapımı filmin senaryosu gereğidir. Şimdi bu filmi dikkatle izleyip; ama fazla da kapılmayın da uyanık kalın. Film demişken, acaba “bin bir surat” adlı filmi izlemiş miydiniz? Bilelim ki, günlük yaşantımızda peş peşe izlediğimiz bütün sahneler, daha önceleri izlediğimiz bildik Amerikan filmlerinden alıntılardır. Bu satırları yazarken, Sultanahmet’ten bir patlama haberi geldi. İşte yine ve yeni bir bildik sahne daha dedim. Amaç, Türk evladına korku salıp, havlu atmasını sağlamak, oysa hiç bu mümkün olabilir mi?

Daha önce de “ya büyük bir bomba İstiklal Caddesinde de patlarsa”, diyen ve korku salmaya yönelik, art niyetlerini açıkça beyan eden Amerikan elçisini anımsadım nedense birden. Sadece günahsıza acıdığım için de, Allah bütün günahsız mağdurları korusun diyorum.

            Şimdi iyi düşünelim. Bakın sahte - daha doğrusu, karşılıksız – Dolar ihracı nelere muktedir oluyor. Sadece Dünya ekonomisinin dengelerini bozmakla kalmayıp, ipsiz Lejyonerlerin ceplerine girerek, onları vicdansız terörist sürüleri, emperyalist tetikçileri eşkâlinde nasıl da insan kasaplarına dönüştürüyor. Rollerine göre kullanılan maskelere bakıldığında, şayet kazara bir de Başkanlık aradan çıkarsa, 180 derecelik yeni bir dönüşün, 13 yıldır ezberlemiş olmanız gereken geniş repertuvar karakteristiğini de resmin üstüne oturttuğunuzda, başınıza neleri getirebileceğine de empati oluşturun isterseniz biraz.
           
Dolaylı olarak da görülüyor ki; Amerikalının gözünde, gelişme ülkeleri seviyesinde bir sömürge olarak kabul edildiğimiz için, diğer sömürgelerinde uygulattığı gibi, bizi de parlamentosuz, kolay ve engelsiz sömürebilmek üzere, “bize özgün” – ne demekse - aldatmacasıyla, aslında Latin Amerika tipi bir Başkanlık modelinde dayatılmasını, Erdoğan ve Hükümetine ha babam şırınga ediyorlar. İşte bu nedenle de AKP Hükümeti ve Erdoğan tarafından sürekli ve ısrarla anayasa değişikliğinin empoze edilmesi, aslında Türk Ulus Devleti’nin silinerek, Başkanlığın önünün açılması esası nedeniyledir.


Sözün özü dersek; Okyanus bahçesinin yabangülü Ami’den (Almanlar Amerikalı için böyle der) ve avenesinden sadece ülkemize değil, Erdoğan’a da hayır gelmez. Üstünde oturduğu Anadolu’muz ise kara elmastır. Veya Almanların tabiri ile de “Goldene Platz an der Sonne” (güneşteki altın yer), bu durumda da ülkesinin kıymetini bilip, mademki de Türkiye Cumhuriyetinin en yüce makamında oturuyor, aklını başına alıp; Putin’e kıvrak bir dönüşle günah çıkarmalı, Suriye ve İran gibi de aynı safta ve Avrasya/Asya koruyucu kalkanı arkasında kalmalıdır. Zira aklın yolu da budur.

Tekrarlarsak, bu neresinden bakılsa en akılcı çözümdür. En başta da kendisi adına, ne var ki Putin’e, kendisi yerine onlarca da saygın kimlikte bir aracı yollamalıdır. Çünkü sırtından kesik yemiş hiç kimse bunu yapanı kendisine muhatap almaz. Bu görev için en iyi aday da Perinçek’dir. Sayın Perinçek de elçilik görevini, milli birliğimiz adına severek üstlenecektir kuşkusuz. Şimdi düşünün, kurtarıcı Perinçek, kurtulanda başta Erdoğan. Ne kadar enteresan; ama böylesi emperyalist taifesini, emperyalistten kurtarmak adına Dünya tarihinde de bir ilk ve o kadar da alışılmadık bir çözüm olur kim bilir…
                                                          
                                                           Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder