22 Ocak 2014 Çarşamba

SİNEİ MEBUSAN(!)...

           Yaşama mahkûm olduğumu hissetmeye başladığımı hissediyorum artık birilerinin sayesinde. Birkaç gün önce kardeşimi, "cemaati hazırun refakatinde" ahret göçerleri kervanına emanet ettiğimde anlamıştım bunu. O kervanın yolcuları, cismani kalıplarını bu yanda bırakıp artık birer insan olmayan uhrevi yeni kimlikleriyle, diğer âleme göçtüklerinde, kafileler arasında hemen yerlerini alıyor ve tanrılarıyla buluşmayı umdukları sonsuz yolun sonunda ki ışığa doğru, asla sonunu getiremeyecekleri bir yolculuğa çıkıyorlar sanıyorum.
            Doğum öncesi ile ölüm sonrası kesiştiğinde, esasen yaşam sıfırlanmış olmuyor mu beşer için. Öyle ya, tanrıyla buluşmak kim, biz kimiz. Havas ül havas(!) olsak da kurtarmaz bizi. Bakalım kaçınılmaz son da, bizde oralardakilerle saf tutunca anlayacağız işin doğrusunu...

            Mekândan, mekâna, kişiden mekâna tevcih edilen bütün bakışlar, iletişim ve yorumlar izafidir. Mesela uzaydan Dünyaya baksanız ABD(!)  görünemez bile. Einstein’a da rahmetler olsun. Sevgili kardeşim Aytun Altındal’ın da sevenleri, sevmeyenleri, dostları, düşmanı yoktu; ama dostu da olmayanlar onu nasıl yorumlar bilemem. Bu kendi izafiyetleridir. Ayrıca işin o yanı, başta kendisi olmak üzere, bizim için de hiç önemli değil artık.
            Geçen Cumartesi günü ASAM Küçükçekmece – İst. Merkezinde veda toplantısını tertipleyen ve orada hepimizi buluşturan tüm dost ve ilgililere, tüm aile bireylerimiz adına teşekkürlerimi buradan bir kere daha arz ediyorum. O toplantıda başta değerli müsteşar, devlet yetkilileri ve diğer saygın aydınlar tarafından, Aytun adına sağ olsunlar, rüzgâra çok ağıtlar yollandı.
            Bu vesile ile de rüzgâra kaptırmadan, sadece kalıcı olmasını çok arzu ettiğim, bana göre de çok özel bir hususu orada da seslendirmişken, bu sayfamda beyazın üstünde siyah olarak tekrar ifade ediyorum. Kardeşim benim için, tüm ailevi, özel ve duygu yüklü diğer hususlar bir yana, daima, Kemalist dünyamın asla vazgeçemediği bir sathı müdafaa elemanı olarak kalacaktır.
             Toplantıda duymak istediğim halde, ne yazık ki kişilerce farklı ifade edilen; ama aslında böyle ifade edilmesini beklediğim ve bizler için de böylesi çok önemli bir hususu da betimlemek, şükür ki bana düştü. Can kardeşimin vardığı âlemde, özgün ışığına kavuşuncaya kadar tanrısı yolunu açık ve engelsiz kılar İnşallah.

            Bu keşmekeş içinde bir yanda yaşam çilesi sarılırken, diğer yanda yurdum manzaraları bühtan olup duruyor bize. Gittikçe daha da şirazesinden çıkan bizim ansız kadı, sahibi olduğu adalet kaftanını kendisine kalkan yaparcasına tersyüz giyerken, Habeşi Bilal’ı, muhtemelen bakire kızlar gibi doğum sancıları içindeydi ki bunu sığındığı babasının koltuk altından görünen gözlerinde de okumak mümkündü.

            Nedir, ne değildir, nerededir? Ne bilelim biz. Bunu bilmek bizim işimiz de değildir. Bu sorulara bırakın cevap bulmaya çalışmayı, onları çözümlemek zorunda oldukları halde, hepsi aynı
                                               Sine i mebusan
                                               Mermi değil boş kovan.

            Değilse de nedir efendiler. Kimlerdensiniz? Ne yapar, ne işe yararsınız sizler. Aynı mekânda 11 yıldır dinlemekte olduğunuz aynı çatlak zurnaya tahammül edebiliyor ve hala deliğini tıkayamıyorsanız, ne denebilinir ki daha sizlere. Senaristleri bile kumpas diye cırtlarken, kumpas mağdurlarımızı bile hala çekip alamıyorsunuz ellerinden. Sizler nerelerin delikanlılarısınız. Onu da bir deyiverin hele!!!

            Birlikte yol aldığınız çakma, tramvay demokrasiniz sizin olsun. Onu paketleyip yol gösterenlerinizle birlikte, müsait bir yanınıza takın. Şayet veremeyecekseniz bizim Kemalist Cumhuriyetimizi - ki o bize fazlasıyla yeter - bir an evvel küllen yok olun bari hepiniz...
           
         YA DA…

            SİNEİ MEBUSAN’ mı demiştik. O halde Mebusandan ne anladığımızı aşağıda anımsatarak, Kemalist bir yeni Türkiye Cumhuriyeti çekirdek Meclisine empati oluşturmaya çalışalım. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bugün şartların o zamankinden fazla farklı olduğu saçmalığının, özellikle iddia edilmeye kalkılmamasıdır.  Aşağıda okuyacağınız Nutuktan bir alıntıyı, bugün yeni bir Kemalist Cumhuriyetin miladını oluşturmaya kalkan, Milli veya Merkezi birlikçilere de ithaf ediyoruz. Lütfen başınızda Mustafa Kemal varmış gibi, Kemalce düşünün efendiler…

§ 45. Konu:  Milletvekillerine Verilen Direktif
Efendiler, bu kararlar gereğince, milletvekilleri aydınlatmak için verdiğimiz bilgi ve direktifleri olduğu gibi bilginize sunacağım:

Seçilen milletvekillerine verilen bilgi ve direktifler şunlardır:

Madde 1- İstanbul`un, İtilâf Devletleri`nin ve özellikle İngiliz kara kuvvetlerinin işgali altında ve deniz kuvvetlerince kuşatılmış olduğu, güvenlik kuvvetlerinin de yabancılar elinde ve karmakarışık durumda bulunduğu bilinmektedir. Bundan başka, Rumların kendi aralarından İstanbul milletvekili adıyla kırk kişi seçtikleri ve Atina`dan gelmiş Yunan lider ve komutanlarının yönetimi altında olmak üzere, gizli polis ve ihtilâlcı örgütler kurarak, devletimize zamanı gelince isyan edecekleri anlaşılmıştır. Maalesef, hükümetin İstanbul`da serbest olmadığını itiraf etmek mecburiyeti vardır. İşte bu sebeplerle, Millî Meclis`in toplanma yerini tartışmak gibi bir konu ortaya çıkmış bulunuyor. Millî Meclis İstanbul`da toplandığı takdirde, milletvekillerinin yapacakları vatan görevi dikkate alınırsa, tehlikeye uğramalarından cidden korkulur. Gerçekten de İtilaf Devletleri`nin Ateşkes Anlaşması hükümlerini bozarak barış anlaşmasını beklemeye gerek duymadan, vatanımızın önemli bölgelerini işgal etmek ve Hıristiyan azınlıklara haklarımızı çiğneme fırsatını vermek suretiyle yapılan haksız muamelelerini eleştirip reddedecek, toprak bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızın dokunulmazlığını yılmadan isteyecek ve savunacak olan Meclis-i Meb`usan`ın dağıtılması ve üyelerinin tutuklanması veya sürgün edilmesi, uzak bir ihtimal değildir. Tıpkı Kars`ta toplanan Milli İslâm Şurası`na İngilizlerin yaptıkları gibi. Seçimlere katılmamış olan Hıristiyan azınlıkların, onlara uyan İngiliz Muhipleri ve Nigehban Cemiyetleri`nin, bu konuda düşmanların gayelerine hizmet ederek her türlü kötülüğü yapabilecekleri de akla gelebilir. Bu bakımdan, Millî Meclis`in İstanbul`da toplanması, Meclis`ten beklenen ciddi ve tarihî görevin yerine getirilmesini imkânsız kılacağından ve Milli Meclis de devlet ve milletin bağımsızlığının temsilcisi olduğundan, ona vurulacak darbe ile bağımsızlığımızın da zedeleneceğini belirtmeye gerek yoktur. Kabine adına, Amasya`da Heyet-i Temsiliye ile görüşmelerde bulunan Bahriye Nazırı Salih Paşa Hazretleri bile bu gerçekleri göz önünde tutarak Milli Meclis`in İstanbul`un dışında güvenli bir yerde toplanması gereğine vicdanı ile de düşüncesi ile de kanaat getirmiş ve bu hususu uygun bulduğunu imzası ile doğrulamıştır. Millî Meclis`in düşman baskısından uzakta ve tam bir güvenlik içinde bulunan bir yerde toplanması halinde, İstanbul`da toplandığı takdirde akla gelebilecek bütün sakıncalar ortadan kalkmış olacağı gibi, hilâfet ve saltanatın tehlikede olduğunu dünya kamuoyuna ve özellikle İslâm âlemine fiilen duyurmuş olacak, milli varlık ve bağımsızlığımızın aleyhinde alınması muhtemel bir karar karşısında vatana ve millete karşı olan görevlerini yerine getirebilecek ve İtilâf Devletleri karşısında, Meclis`in milletin kaderine tamamen hâkim bulunduğu daha açık bir şekilde ortaya konabilecektir. Meclis`in İstanbul dışında toplanması halinde akla gelebilecek olan sakıncalar aşağıdadır:

Millet düşmanları, İstanbul`un gözden çıkarıldığı yolunda zararlı bir propagandaya fırsat bulacaktır. Hükümet, İstanbul`da olduğu gibi, Meclis ile kolayca temas ve bağlantı kuramayacaktır. Meclis`in açılış töreni, Zâtışâhâne`yi yolculuk külfeti ile karşı karşıya bırakmamak için, vekil tayin buyuracakları bir zat vasıtasıyla yapılabilecektir. İşte bu sakıncalar dolayısıyla şimdiki hükümet, Millî Meclis`in İstanbul dışında açılmasını kabul etmemiştir. Hükümetin bu olumsuz kararı yüzünden söz konusu sakıncalara aşağıdaki sakıncalar da eklenmektedir:

Millî Meclis`in kanuna uygun olarak toplanması, Meclis-i Mebusan ile Ayân Meclisi`nin aynı yerde ve aynı zamanda bulunmasına bağlı olduğundan, hükümetin İstanbul dışında, uygun göreceği bir yerde toplanmaya razı olması yüzünden, Ayân Meclisi ve Hükümet, İstanbul dışındaki toplantıya katılmayacak ve Zâtışahane`ye usulüne uygun olarak Meclis`i açtırmayacaktır.

Bu durum karşısında Millî Meclis`in İstanbul dışında toplanmasına kanun bakımından imkân kalmadığı için, yukarıda arz edilen sıkıntılara rağmen, İstanbul`da toplanması bir zaruret hükmüne girmiş bulunuyor. Sayın milletvekilleri İstanbul`a gitmekten çekinerek, İstanbul dışında kendiliklerinden toplandıkları takdirde, böyle bir toplanma elbette Millî Meclis`in herkesçe bilinen yasama gücünü temsil edemez. Belki, milletin varlığını, gayelerini, bağımsızlığını temsil edecek, onun hakkında verilecek hükümleri eleştirecek ve yine millete dayanarak reddedebilecek bir millî kongre şeklinde olabilir. Bu takdirde, Millî Meclis de elbette İstanbul`da toplanmamaya mahkûm olur. Böyle bir davranışın, hükümetin karşı çıkmasına, zorlayıcı tedbirler almasına ve sonunda millet ile İstanbul Hükümeti arasındaki her türlü ilişkinin kesilmesine yol açacağı da düşünülebilir.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, yukarıda dile getirilen bütün hususları gözden geçirip tartıştıktan sonra, Millî Meclis`in İstanbul`da toplanma zaruretine karşı, durumu bütün milletvekillerine bildirerek, her birinin düşünce ve görüşlerini almayı görev saymıştır. Bundan başka, sayın milletvekillerinin İstanbul`da Milli Meclis`e girmeden önce, kolayca bir araya gelebilecekleri bazı yerlerde toplanıp aşağıdaki hususları görüşmeleri ve görüşme sonuçlarının birleştirilebilmesi için bunları Hey`et-i Temsiliye`ye bildirmeleri gerekli görülmüştür. Görüşülecek hususlar şunlardır:

a) Meclis`in İstanbul`da toplanması zaruretine karşı, İstanbul ve İstanbul dışında olmak üzere bütün yurtta alınması gerekli tedbirler, yapılması gerekli hazırlıklar;


b) Meclis-i Meb`usan`da vatanın bütünlüğünü, devlet ve milletin bağımsızlığını kurtarmaktan ibaret olan gayeyi korumak ve savunmak için birleşmiş azimli bir kadro kurma çarelerinin düşünülmesi;

Milletvekillerinin yukarıdaki hususları görüşmek için toplanmaları uygun görülen yerler şunlardır :

Trabzon, Samsun, İnebolu, Eskişehir, Bursa, Bandırma, Edirne

Madde 2 - Birinci maddeyi, olduğu gibi bölgelerinizde bulunan milletvekillerine bildirerek, önce, en kısa zamanda onların şahsî görüşlerini almak ve bunda vakit kaybetmeden bir yandan Hey`et-i Temsiliye`ye bildirmek, bir yandan da bölgelerinizdeki merkez hey`etlerine ulaştırarak bu konuda faaliyet göstermelerini sağlamak.

İkinci olarak, bölgelerinizdeki milletvekillerinin birinci maddede gösterilen yerlerde huzur ve güven içinde toplanmalarını sağlayarak, görüşme sonuçlarının Hey et-i Temsiliye`ye bildirilmesi için gereken tedbirlerin alınması istirham olunur.

Sizlerin seçim bölgelerinden milletvekili olup da şimdi İstanbul`da bulunanların, kendi seçim bölgelerindeki teşkilâtı tarafından, İstanbul`a yakın toplanma yerlerinden birine davet ettirilmesi gerekir.
(Nutuk – Mustafa Kemal)


                                                                                  Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder