Fırsatını bulduğunda ölmüş babasının
bile kemiklerini satabilecek mental yapıda ki adamlardan, lütfen söylermisiniz,
hiç biri aklı başında bir ülkeye vatandaş olabilir mi? Zira bunların en
belirgin özellikleri vatansız ve kimliksiz olmalarıdır. İşte böyle ağır
hastalardan bir tanesi şimdilerde yurduma başkan olmaya hazırlanıyor. Hatta
emsalininkinden bile pahalı bir uçağı şimdiden ısmarladığı ve haraç vergiler
altında inim inim inleyen vatandaşının sırtına, yeni bir kambur daha eklediği
söyleniyor. Anlaşılan arkadaş dereyi görmeden paçayı sıvıyor. Böylesine de oldubitticiliktir,
bu hastaların en göze batan ortak arazları.
Yalnız bilinmeyen veya bilinip de
söylenmeyen, bu adamların asla güvenilir vatandaşlar olarak kabul edilemeyecekleridir.
Yani nerede nemalanıyorlarsa, Masonlar, Siyonistler vb. gibi, o ulusun
kimliğine bukalemun gibi bürünüverirler. Renkler, zevkler gibi düşünce ve
inançlar da tartışılmaz, bu doğrudur da. Ne ki, her şey gibi bu doğru da
sonludur. Ve ulusal bekanın kırmızıçizgilerinin başladığı noktada biter. Daha
doğrusu bitmek zorundadır. Ulusal devamlılık için önce bir MİLLET, sonra bir
VATAN, vatan için de BÖLÜNMEZLİK esastır. İşte bütün bunlara fazlasıyla sahip
olduğumuzdan, şimdi VATAN BEKAMIZ adına da, bizi MİLLİ ve ULUSAL somuttan soyutlayan
bütün afakî tartışmaların bıçak gibi bir anda kesilmesi, artık mecburiyetimiz
ötesi, mutlakıyet haline gelmiştir.
Zira Okyanuslu emperyalist sırtlan
tarafından, başımızda ki özel timi vasıtasıyla, sinsice bölgemizde, yine
tarihte alışık olduğumuz gibi yalnızlaştırılıyor, dostsuz, himayesiz
bırakılıyor ve paralanacağımız güne doğru süratle paketleniyoruz. Aynı oyunu
bir zamanlar Türkleri Müslümanlaştırmak adına, Araplar da oynamışlardı ve bütün
Türkî yapımız allak bullak olmuştu, unutulmasın. Hoş sonradan Araplar gibi İslamı
da ehlileştirmişti ya Türkler. Ayrıca Erdoğan’ı, İmralı zebanisiyle
Milliyetçilerin sırtına basarak yaptığı anlaşmayı alkışlayan Obama hazret,
anlaşıldığına göre o elleriyle biz Milliyetçi Kemalistleri aklınca tokatlamış
oluyor. Elbet o beysbol sopasını müsait yerlerine sokacağımız gün de gelecektir.
Şimdi söylermisiniz, bizler gibi
ahde vefa yüklü, vatan müktesebatı, misak ı milli, Kuvayi milliye gibi
kavramlar konuşulduğunda, yürekleri kıpır kıpır kaynayan, yerinde oturamayan
insanlarla, bu oportünist baklavacılar nasıl özdeş olabilirler, bizim vatanımız
onların değil ki. Onlarla en ufak bir ortak paydamız yok ki. Devlet içinde her
biri devlet olan sektörlerin teknokratlarıyla sahibi oldukları ordunun
yönettiği ABD de, acaba hangi sivilizasyon söz konusudur, anlamak mümkün değil.
Sizler de nasıl olsa imana geleceksiniz, hakkı sonunda bulacaksınız hiç merak etmeyin.
Esasen de haktan önce herkesin kâfir olduğunu bilmiyormuyuz.
Evet, Amerika özgürlükler ülkesidir;
ama sadece para babalarının özgürlüğüdür söz konusu olan, yoksa halk iradesi
yoktur, sivil halkların esamesi bile okunmaz. Yani para kimdeyse güç ondadır
Amerikada. Ve böyle bir sistem, adamın da söylediği gibi ancak tramvay
demokrasisi ile yönetilir. Bak bu da doğrudur işte. Ne var ki, kırpa kırpa gak
guk yaptıkları hak, hukuk masallarını bir kenara atarsak, bizim Amerikancı
liboşlar için, işin en cazip yanı, işte Amerikanın bu özelliğidir ve bu da kendi
somutlarıdır. Haydi, biraz adam olun da bunu da itiraf ediverin. Bakalım ne
'Deyiverecekler' seçmenleriniz size o zaman saygınlar(!)
Rokafelerler, Ford’lar, Opel’ler,
Koçlar, Sabancılar vesaire, vesaire, doğuşlarında eşyalarının tabiatı gereği
liboş, başka bir deyişle de asil(!) doğmuşlardır. Çünkü açıkça ifade
edemedikleri bir inançlarına göre de, paralı doğmak asillere özgü bir haktır.
İyi de kardeşler, sizin asaletiniz size görelidir ve her zaman tartışılır; ama
parasız doğan ve asla para mefhumu olmayan HAVASS ne yapsın. Yukarda adı
geçenleri anladık da, sonradan hem besleme hem devşirme olanlara ne oluyor da,
kraldan fazla kralcı kesiliyorlar başımıza. Hele buna da bir değiverin be
liboşlar.
Bırakında biz yine somutta kalalım.
Zira somut olan aynı zamanda somunumuzdur. Soyuta inip de liberal düşmanın,
yine sanal gündemler tufasına düşüp, bel kemerlerimize birer delik daha
açmayalım. Çünkü soyuta inince, cephe bile açamadan bok yoluna giden
yiğitlerimizin, içerde boku bokuna yatan askerimizin, sivilimizin, onbinlerin
akıttığı kanlarıyla dirlik içinde tuttuğumuz ülkemizin, üç buçuk ite
bölüştürülmesi somutu evrim geçirmiyor.
Meraklısı soyutu, gazete kupürlerinden,
köşe yazılarından ziyadesiyle öğreniyor esasen. Bir de biz bu tatsız çorbayı
kaşıklayıp, daha fazla tadımızı kaçırmayalım diye düşünüyorum. Çünkü çakma
soyutla uğraştığı kadar, asıl karnımızı doyuracak ve belki de yakında dilimi
bile kaderimiz olacak somunumuzdan bahseden yok. Adamların kendileri gibi sömürge
ekonomilerinin de kansız olduğunu, adam gibi yorumlayan yok. Oysa afakla
uğraşanların hepsinin bu kadar tuzu kuru olduğuna da ben şahsen inanmıyorum.
İlle de soyut diyenler içinse, belki
fazla bilinmeyen bir konuyu garnitür olarak sunabiliriz. Şayet bizim Müslüman
kisveli poligam sübyancılarımızdan utanıyorsanız, lütfen çağdaş ABD de ki Mormon
türevi FLDS tarikatını Internet’te bir araştırıverin. Bu tarikatın üyelerinin çocuk
yaşında ki kızlarla yaptıkları evlilikleri ve daha kendileri yavru olan
küçüklerden olan bebekleriyle ilgili, halen süren davalarını da bir
öğreniverin. Belki bizde ki ansızların bile o sübyancıların yanında peygamber
gibi kaldığını düşünürsünüz. İşte kimlerle dans ettiklerini, bir de bu
perspektiften irdelesin Amerikancı liboşlar. Kimbilir, belki de bu sapıklıkları
da onaylıyorlardır.
Soyut mu istiyorsunuz. Bir örnek
daha verelim. Amerikan elçisi, ne hikmetse bana rahmetli İsmail Dümbüllüyü
hatırlatıyor. Türkçesi ve tiplemesiyle tam da bizim aksepte edeceğimiz bir
kimliğe uygun, özenle seçilmiş bir imajı var. Ne var ki, rahmetli ustanın
trajikomedyeni ve rolünü de çok iyi oynuyor, hakkını verelim. Herifler, işine
ve bölgesine uygun adam seçmede ustalar doğrusu. Eee bu da emperyalizm’in
olmazsa olmazı değil mi esasen.
Pentagonda, Washington DC’ de kapalı
kapılar ardında "Azami dikkatli olmak
zorundayız. Çoğu gitti azı kaldı. Türkleri iyice kafaya almadan ortaya
çıkmayalım. Diğerlerine hiç benzemezler. Şayet damarlarına basarsak neler yapabilecekleri
hiç kestirilemez. Her an yeni Atatürkler çıkartabilecek potansiyele
sahiptirler." Diyerek birbirleriyle tartıştıkları, sanki kafamın
içinde yankılanıyorken, düşünüyorum da aynı zamanda:
Büyük dünya devletlerinin, özellikle
de sıra başı emperyalistlerin, her geçen gün daha da büyük özveriyle, millet
bile değillerken, tek mevcudiyet nedenleri olan ulusal aidiyetlerini pekiştirdikleri
bir dünyada, ulusal kimlik ve birliğin tarihini yazmış biz TÜRKLERİN, kâbusları
olmuş kimliğimizle neden uğraştıkları, kamyondan düşmüş karpuz gibi apaçık
ortada sırıtıyor.
İşte böyle eksen kaydırmış bir dünyada biz hala
kimlik, aidiyet tartışmalarına kafayı takıyorsak, yuh olsun ervahımıza. 4,5
milyar yaşındaki dünyanın, Homosaphien'i eviren tarihinin, neredeyse kendisi
demek olan ve atalarımızdan bize kalan en yüce miras olan Türk kimliğimizi, hiç
utanmadan müstevlilerin kumar masasına yatırabiliyorsak, bırakalım ahde vefayı,
hayırlı evlat olmayı, kurumuş dere yatağında kurbağa yavrusu bile olamayız.
İşte somut gerçeğimiz de budur, benim ve dolayısıyla da bütün vatandaşım olarak
saygı duyduklarım için.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder