10 Şubat 2013 Pazar

KANSIZ EKONOMİ..

           Emperyalizm’in kanı yoktur. Ruhu da yoktur. Aslında canının olduğu da söylenemez; ama tarihin gördüğü en amansız hastalığın mikrobudur. Kimler mi bu mikroptan nasibini almış hastalardır. Kapitalist küreselci, liberal görüşe sahip olduğunu söyleyen veya bu görüşü benimseyen herkes. Zira bu hastalık her zaman, zararsız gibi görünen liberal kapitalist yatkınlıkla ve de çok sinsice başlar. Aman öncelikle de sizler, dikkatli olun sayın liboşlar. Zira Âdemoğlu dediğimiz Şeytan/Tanrı doyumsuzdur. Hudut çizmezseniz, sonda kendi başını bile yer, hele de liberal ise. O nedenle de esasen, faydalı gibi başlayan rekabetçi Kapitalist evre, ABD gibi ipin ucunu kaçırırsa, sonunda dünyayı yutacak monopolist emperyalizme dönüşmez mi? Durum böyle olunca da, yüce Atatürk'ün devlet korumalı milli ekonomisi, hiç tadından yenmez mi? Bu nedenle de zaten 15 yıllık kısa döneminin bile dünya şampiyonu değilmiydi? (Milli Ekonomi Tarihine bak.)
            Fırsatını bulduğunda ölmüş babasının bile kemiklerini satabilecek mental yapıda ki adamlardan, lütfen söylermisiniz, hiç biri aklı başında bir ülkeye vatandaş olabilir mi? Zira bunların en belirgin özellikleri vatansız ve kimliksiz olmalarıdır. İşte böyle ağır hastalardan bir tanesi şimdilerde yurduma başkan olmaya hazırlanıyor. Hatta emsalininkinden bile pahalı bir uçağı şimdiden ısmarladığı ve haraç vergiler altında inim inim inleyen vatandaşının sırtına, yeni bir kambur daha eklediği söyleniyor. Anlaşılan arkadaş dereyi görmeden paçayı sıvıyor. Böylesine de oldubitticiliktir, bu hastaların en göze batan ortak arazları.
            Yalnız bilinmeyen veya bilinip de söylenmeyen, bu adamların asla güvenilir vatandaşlar olarak kabul edilemeyecekleridir. Yani nerede nemalanıyorlarsa, Masonlar, Siyonistler vb. gibi, o ulusun kimliğine bukalemun gibi bürünüverirler. Renkler, zevkler gibi düşünce ve inançlar da tartışılmaz, bu doğrudur da. Ne ki, her şey gibi bu doğru da sonludur. Ve ulusal bekanın kırmızıçizgilerinin başladığı noktada biter. Daha doğrusu bitmek zorundadır. Ulusal devamlılık için önce bir MİLLET, sonra bir VATAN, vatan için de BÖLÜNMEZLİK esastır. İşte bütün bunlara fazlasıyla sahip olduğumuzdan, şimdi VATAN BEKAMIZ adına da, bizi MİLLİ ve ULUSAL somuttan soyutlayan bütün afakî tartışmaların bıçak gibi bir anda kesilmesi, artık mecburiyetimiz ötesi, mutlakıyet haline gelmiştir.
            Zira Okyanuslu emperyalist sırtlan tarafından, başımızda ki özel timi vasıtasıyla, sinsice bölgemizde, yine tarihte alışık olduğumuz gibi yalnızlaştırılıyor, dostsuz, himayesiz bırakılıyor ve paralanacağımız güne doğru süratle paketleniyoruz. Aynı oyunu bir zamanlar Türkleri Müslümanlaştırmak adına, Araplar da oynamışlardı ve bütün Türkî yapımız allak bullak olmuştu, unutulmasın. Hoş sonradan Araplar gibi İslamı da ehlileştirmişti ya Türkler. Ayrıca Erdoğan’ı, İmralı zebanisiyle Milliyetçilerin sırtına basarak yaptığı anlaşmayı alkışlayan Obama hazret, anlaşıldığına göre o elleriyle biz Milliyetçi Kemalistleri aklınca tokatlamış oluyor. Elbet o beysbol sopasını müsait yerlerine sokacağımız gün de gelecektir.
            Şimdi söylermisiniz, bizler gibi ahde vefa yüklü, vatan müktesebatı, misak ı milli, Kuvayi milliye gibi kavramlar konuşulduğunda, yürekleri kıpır kıpır kaynayan, yerinde oturamayan insanlarla, bu oportünist baklavacılar nasıl özdeş olabilirler, bizim vatanımız onların değil ki. Onlarla en ufak bir ortak paydamız yok ki. Devlet içinde her biri devlet olan sektörlerin teknokratlarıyla sahibi oldukları ordunun yönettiği ABD de, acaba hangi sivilizasyon söz konusudur, anlamak mümkün değil. Sizler de nasıl olsa imana geleceksiniz, hakkı sonunda bulacaksınız hiç merak etmeyin. Esasen de haktan önce herkesin kâfir olduğunu bilmiyormuyuz.
            Evet, Amerika özgürlükler ülkesidir; ama sadece para babalarının özgürlüğüdür söz konusu olan, yoksa halk iradesi yoktur, sivil halkların esamesi bile okunmaz. Yani para kimdeyse güç ondadır Amerikada. Ve böyle bir sistem, adamın da söylediği gibi ancak tramvay demokrasisi ile yönetilir. Bak bu da doğrudur işte. Ne var ki, kırpa kırpa gak guk yaptıkları hak, hukuk masallarını bir kenara atarsak, bizim Amerikancı liboşlar için, işin en cazip yanı, işte Amerikanın bu özelliğidir ve bu da kendi somutlarıdır. Haydi, biraz adam olun da bunu da itiraf ediverin. Bakalım ne 'Deyiverecekler' seçmenleriniz size o zaman saygınlar(!)
            Rokafelerler, Ford’lar, Opel’ler, Koçlar, Sabancılar vesaire, vesaire, doğuşlarında eşyalarının tabiatı gereği liboş, başka bir deyişle de asil(!) doğmuşlardır. Çünkü açıkça ifade edemedikleri bir inançlarına göre de, paralı doğmak asillere özgü bir haktır. İyi de kardeşler, sizin asaletiniz size görelidir ve her zaman tartışılır; ama parasız doğan ve asla para mefhumu olmayan HAVASS ne yapsın. Yukarda adı geçenleri anladık da, sonradan hem besleme hem devşirme olanlara ne oluyor da, kraldan fazla kralcı kesiliyorlar başımıza. Hele buna da bir değiverin be liboşlar.

            Bırakında biz yine somutta kalalım. Zira somut olan aynı zamanda somunumuzdur. Soyuta inip de liberal düşmanın, yine sanal gündemler tufasına düşüp, bel kemerlerimize birer delik daha açmayalım. Çünkü soyuta inince, cephe bile açamadan bok yoluna giden yiğitlerimizin, içerde boku bokuna yatan askerimizin, sivilimizin, onbinlerin akıttığı kanlarıyla dirlik içinde tuttuğumuz ülkemizin, üç buçuk ite bölüştürülmesi somutu evrim geçirmiyor.
            Meraklısı soyutu, gazete kupürlerinden, köşe yazılarından ziyadesiyle öğreniyor esasen. Bir de biz bu tatsız çorbayı kaşıklayıp, daha fazla tadımızı kaçırmayalım diye düşünüyorum. Çünkü çakma soyutla uğraştığı kadar, asıl karnımızı doyuracak ve belki de yakında dilimi bile kaderimiz olacak somunumuzdan bahseden yok. Adamların kendileri gibi sömürge ekonomilerinin de kansız olduğunu, adam gibi yorumlayan yok. Oysa afakla uğraşanların hepsinin bu kadar tuzu kuru olduğuna da ben şahsen inanmıyorum.
            İlle de soyut diyenler içinse, belki fazla bilinmeyen bir konuyu garnitür olarak sunabiliriz. Şayet bizim Müslüman kisveli poligam sübyancılarımızdan utanıyorsanız, lütfen çağdaş ABD de ki Mormon türevi FLDS tarikatını Internet’te bir araştırıverin. Bu tarikatın üyelerinin çocuk yaşında ki kızlarla yaptıkları evlilikleri ve daha kendileri yavru olan küçüklerden olan bebekleriyle ilgili, halen süren davalarını da bir öğreniverin. Belki bizde ki ansızların bile o sübyancıların yanında peygamber gibi kaldığını düşünürsünüz. İşte kimlerle dans ettiklerini, bir de bu perspektiften irdelesin Amerikancı liboşlar. Kimbilir, belki de bu sapıklıkları da onaylıyorlardır.
            Soyut mu istiyorsunuz. Bir örnek daha verelim. Amerikan elçisi, ne hikmetse bana rahmetli İsmail Dümbüllüyü hatırlatıyor. Türkçesi ve tiplemesiyle tam da bizim aksepte edeceğimiz bir kimliğe uygun, özenle seçilmiş bir imajı var. Ne var ki, rahmetli ustanın trajikomedyeni ve rolünü de çok iyi oynuyor, hakkını verelim. Herifler, işine ve bölgesine uygun adam seçmede ustalar doğrusu. Eee bu da emperyalizm’in olmazsa olmazı değil mi esasen.
           
            Pentagonda, Washington DC’ de kapalı kapılar ardında "Azami dikkatli olmak zorundayız. Çoğu gitti azı kaldı. Türkleri iyice kafaya almadan ortaya çıkmayalım. Diğerlerine hiç benzemezler. Şayet damarlarına basarsak neler yapabilecekleri hiç kestirilemez. Her an yeni Atatürkler çıkartabilecek potansiyele sahiptirler." Diyerek birbirleriyle tartıştıkları, sanki kafamın içinde yankılanıyorken, düşünüyorum da aynı zamanda:
            Büyük dünya devletlerinin, özellikle de sıra başı emperyalistlerin, her geçen gün daha da büyük özveriyle, millet bile değillerken, tek mevcudiyet nedenleri olan ulusal aidiyetlerini pekiştirdikleri bir dünyada, ulusal kimlik ve birliğin tarihini yazmış biz TÜRKLERİN, kâbusları olmuş kimliğimizle neden uğraştıkları, kamyondan düşmüş karpuz gibi apaçık ortada sırıtıyor.

            İşte böyle eksen kaydırmış bir dünyada biz hala kimlik, aidiyet tartışmalarına kafayı takıyorsak, yuh olsun ervahımıza. 4,5 milyar yaşındaki dünyanın, Homosaphien'i eviren tarihinin, neredeyse kendisi demek olan ve atalarımızdan bize kalan en yüce miras olan Türk kimliğimizi, hiç utanmadan müstevlilerin kumar masasına yatırabiliyorsak, bırakalım ahde vefayı, hayırlı evlat olmayı, kurumuş dere yatağında kurbağa yavrusu bile olamayız. İşte somut gerçeğimiz de budur, benim ve dolayısıyla da bütün vatandaşım olarak saygı duyduklarım için.

                                                                                              Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder