Öyle ya, geçim endeksi, açlık sınırı
gibi kavramlar ve rakamlar işkembeden mi sallanıyor yoksa. Burada sadece sosyal
bir devletin sağlamak zorunda olduğu, parasal bir dağıtım söz konusu değildir. Zira
intibak, hukuktan, sağlığa, siyasete, ticaret ve bilim dünyasına vs. kadar sosyal
ve kamusal her alanda uygulanmak zorunda olan, olmazsa olmaz bir öğedir.
Bilimsel bir formül hazırlarken bile, parametrelerin, değer ve faktörlerin, soyutu
değil somutu ne kadar yansıttığı göz önünde bulundurulmak zorundadır, yoksa
kuram bile koyamazsınız.
Buradan nerelere varmak istediğimi
herhalde tahmin etmişsinizdir. Ama pelesenk haline gelen temcit pilavlarını
geçelim şimdi.! Nasıl olsa hepsi boşuna değil mi? Ne var ki esas amacım, asıl
hatırlatmak ve yaşanan olaylara empati oluşturmak istediğim başka ve çok daha
önemli bir husustur. PKK şayet gerçek bir Kürt hareketi ise - ki hiç şüphesiz
değildir - o zaman içinde Ermeni ajanlarının ve diğer Hıristiyan, Ortodoks vb.
Batılı lejyonerlerin, ne aradığını sormak gerekmez mi? Son infazların ardından,
ölen insanların sırtından verilen mesajlarla ortaya çıkan yeni parodilere
bakın. Şehitlerimizin cenazelerinde bile iki elin parmakları kadar adam sayılırken,
diğer yanda PKK ölülerine bindirilmiş kıtalar halinde akıtılan, erzak
paketleri(!) saymakla bitmedi. Alıştığımız, bildiğimiz Müslüman cenazelerine
hiç benzemeyen, din görevlilerinin giysilerinden, dini sembollerin dağılımına
kadar, alışmadığımız; ama Hıristiyan ritüellerini anımsatan bir manzara vardı
ortada.
İşte şimdi geldik aslında, şapkanın
altından çıkan güvercin kakasına. Bunların daha başından beri
Müslümanlıklarının bir acayip(!) olduğunu,
buna yeni bir mezhep de denemeyeceğini görüp anlıyorduk zaten. Bu olsa olsa,
var olan eski, bildik bir şeyin yeni bir tezahürüydü. Ayrıca bu yeni durum,
daha önce tanıdığımız bir resme de çok benziyordu. Şimdi artık bu noktadan,
asıl hedefe doğru biraz daha sarmaya devam edelim o zaman.
Arap baskısıyla ve nasıl insanlık dışı
zalim kıyımlarla, desiselerle birbirlerinden koparılıp yalnız bırakılarak zorla
Müslüman yapılan aşağı Türkeli boylarının, İslami başlangıcından Osmanlının
sonuna kadar ki geneline baktığımızda, muhtemelen de Abbasilerden sonra,
Türk’ün onbinlerce yıllık tek tanrı geleneğinde, Şamanizm’den Budizm’e kadar
uzanan zengin tefekkür tarihinden aldığı fundamental mirasla, genel bir
revizyon kazandırdığı ve evrenselleştirdiği derin İslamiyet’in
(Hıristiyan Reformu gibi), ancak Türk’ün eliyle bugünlere ulaşabildiğini
görüyoruz. Böylece şimdi, Türkün eli değmemiş olsaydı ne İslam ve ne de din
kardeşliği koruma zırhının arkasına gizlenmiş; ama Türkü her zaman arkadan
vurmuş, ona tarihinin zulmünü, kalleşçe uygulamış nankör Arap Samiler, bugün
var olabilirdi diyebiliriz. Kimbilir belki de kendilerini ve dinlerini
kurtarsınlar diye, Türkleri ille de Müslüman yapmaya çalışmışlardır.
Bir yanda dünya bu geçmişiyle
yaşlanırken, diğer yanda sanki başka bir dünya varmış gibi, başından beri Amerikan
kovboyunun bize yutturmaya çalıştığı, BOP, Arap baharı, insan hakları, liberal
Demokrasi(!) maskaralıkları aslında, Anadolu’muzu yeni bir Hıristiyan,
Ortodoks, azıcık ta yumuşatılmış(!) Müslüman’ın – ki yeni bir mezhep olmalı - birlikte
otlayacağı bir çayır haline dönüştürüp, bu otlağın ticaret odasının başına da kendisini
atayacağı bir projenin parçalarıydı anlaşılan.
Bu bağlamda çevremize daha dikkatli baktığımızda,
tam mevsimi de olduğu için, toplumun nerdeyse yarısının hasta olduğunu görüyoruz.
Demek oluyor ki, mevcut ilaçlara uyum sağlamış bir mikrop ordusu istilası
altındayız. Bu ordunun bir kısmı normal evolüsyon ürünüyken, daha büyük bir
kısmının ise hiç kuşkusuz, çok uluslu ilaç şirketlerinin ‘Önce hasta yap, sonra tedavi et’ pazarlama stratejisi
yaratıkları oldukları kesin.
Hal böyle olunca da, bize yaşamı
kâbus haline getiren bütün melanetin başında, yetmiyormuş gibi birde
sağlığımızı bile sömüren bir emperyalist zihniyet olduğu, daha da açıkça
sırıtıyor. Hele bir de başınızda ki hükümetin, özelleştirdiği sağlığımızla, bu
uluslar arası soygunda paydaş olduğunu biliyorsanız, artık iki defa düşünmeniz
gerekiyor. Bu soygun düzeninin de en tepe noktasında, neresinden bakılsa, bir
zamanlar Amerikanın gerçek sahipleri Indiana (Kızılderili) denilen atalarımızın
da kasabı olan ve ne yazık ki bugün Amerikalı dediğimiz kovboylar (Sığır çobanları) oturuyor.
Durum bu hale gelmişken, sömürülen,
varlıkları gasp edilen bir de sağlığını kaybeden dünya ulusları, yakın bir
gelecekte ‘Yeter artık, seni bize sayıyla mı
verdiler’ deyip de öküz çobanını hedef tahtasına yatırıverirlerse, acaba
bu nasıl bir son demek olacaktır onun için o zaman. İşte artık keyfiyet buraya
doğru koşar adım gidiyor, ucu göründü bile.
Mademki “Aklın yolu bir” diyoruz, o halde kovboyun da kendi geleceğinin
farkında olduğunu düşünmemiz gerekir. Belki de son zamanlarda ki panik hali,
kendi ince hesapçı gerçeğini bile riske atarak, her yola dalmaya başlaması da
bundandır kimbilir.
Şimdi Amerikanın masaya yatırdığı yeni
resimde, Müslüman Türk yer alamazdı hiç şüphesiz. Ya yumuşatılmalı ya da yok
edilmeliydi. Eee tabiatıyla da bizim, menşei şifreli(!) Tayyipler cemaati, Türk’ün
bu bölgeden temizlenmesi için biçilmiş kaftan olacaktı. Yurdumuzda 10 yıldır
oynanan ve artık sona yaklaşan, şapkanın altından güvercini kaçıp, kakası
kalmış bu vodvilin, iştirakçi ve şakşakçı devşirmeleri buna hazırlık yaparken,
bizlerin, yüce Atatürk’ün aziz Türkiye Cumhuriyeti ve bu evrende bizi BİREY
yapan tek vatanımıza, kılımız kıpırdamadan, güle güle diyeceğimizi mi
bekliyorlar ACABA???
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder