Canlı Genomunun çözümlenerek
bilimsel kategoriler arasına alındığı bu tarihi dönemde, demek ki Homosapien artık
sadece insanı değil; ama ideal insanı da yaratarak tanrıya dahi tavır koyar
hale gelecektir. Çünkü tanrı bile ideal insan yaratma fikrini muhtemeldir ki
ciddiye almamıştır. Yani bu durumda arada sırada ortaya çıkan ideale yakın canlılar
tamamen tesadüflerin eseridir. O halde bu da insanı sonuçta bilimsel bir ateizme
götürmez mi?
Neyse
geçelim işin bu tarafını şimdilik. Lakin yine de bilelim ki şayet bu bilimi
doğru kullanabilirsek belki de bütün Devrimlerini sağlıklı ve uzun ömrü
dahilinde sonuçlandırabilecek yeni ve daha sağlıklı bir Atatürk yaratma imkânına
sahip olabiliriz. Tabii ki bu durumda düşmanlarımızın da Atatürk’ü bile yenecek
bir süper Komutan yaratma düşüncesine sahip olacaklarını da asla yadsımamamız
gerekecektir. Olsun, biz kendi yarım kalmış Devrimlerimizi tamamlayalım, bu dahi
bize yeter diyebiliriz o zamanda.
İşler
o safhaya gelinceye kadar, ilk önce odaklanmak zorunda olduğumuz milli eğitim
prosedürü, bize der ki; her şeyden önce eğitimden sorumlu tutacağınız eğitim
kadrosunun kendi milli eğitimlerinin yeterli olup olmadığını araştırmalı ve
varsa eksikleri acilen ilk önce gidermelisiniz ki Öğretmenleriniz çocuklarınızdan
da önce emperyalist düşmanların oltalarına takılmamış olsunlar. İşte ancak bu
husus kontrolümüz altına alındıktan sonra dirayetli ve güvenilir öğretmenlerimizle
çocuklarımızın uzak veya yakın eğitimine başlayabiliriz artık.
Ortadoğu
da şu veya bu sebeplerle oluşmuş olan; ama Türkiye’mizin üstlenmek zorunda
kaldığı şer misyonu aslında milli bekamız açısından hayrımıza da olabilir.
Yeter ki CHP ve diğer muhalefet tarafından dıştalanmasın, şayet böyle olursa ve
bu misyon Atatürk ilkeleri çerçevesinde bir Cumhuriyet varlığı olarak da dikkate
alınmazsa, yapay Şeriatçılara bizatihi Cumhuriyetçiler eliyle teslim edilerek,
Dünya tarihinde yeniden orta çağa bir geri dönüşün; hem de o yeninin yaratıcısı
olan reformist Cumhuriyetçiler eliyle yaşatılacak, trajikomik bir ilki olur. Ve
sonra da Dünya güler halimize!
Ayasofya
bir siyasi mesele olmaktan öte tarihimizin bir parçasıdır gerçekte. 600 yıl
kadar önce bu Doğu Roma (Bizans) Kilisesi İstanbul’un zaptından sonra Fatih tarafından
Camiye dönüştürülmüştür. Cumhuriyet döneminde de Atatürk onayıyla evrensel bir
Müze haline getirilmiştir. Ve bu durum Dünya da saygıyla karşılanmıştır. O
halde iki şıkta kabulümüz olmalıdır. Yalnız ibadet yapılırken dini esaslar uygulanırken,
müze halindeyken de seküler esaslar aynı ciddiyetle uygulanırsa, buna kimsenin
itirazı olmamalıdır olduğunu düşünüyorum.
Yani
neticede Hükümetin aldığı karar – ki aslında İslam tarafını hiç ciddiye almayan
Hristiyan tarafına verilmiş bir Nota olarak alınmalıdır- doğrudur. Lakin aklı
başında bütün yurttaşlarımızın kabul etmediği ve asla da etmeyeceği tek husus; verilen
bu kararın Cumhuriyet ve kurucu Atatürk’ümüzle bir hesaplaşma niteliği taşıyacak
olmasıdır elbette ve hiç kuşkusuz…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder