7 Mayıs 2020 Perşembe

AKLAR VE KARALAR..


            Ülke genelinde olduğu gibi Partisi içinde de giderek itibar kaybeden Erdoğan, partili yandaşları tarafından bile fazla ciddiye alınmıyor artık. Çünkü gerçek otoritenin, parti içindeki bir kliğin kontrolünde olduğu izlenimi alınıyor. Bu durum kuşkusuz Erdoğan tarafından da biliniyor, bunalımı ve bezgin çaresizliği artık gözlerindeki yorgun ifadelerinde de anlamını buluyor. Kapalı mekânlarda bile bundan böyle koyu güneş gözlüğü taksa herhalde kendisi için daha iyi olacak.

            Yapay Pandemi ülkemizde giderek, Halife sanrılı İmamın iki dudağı arasında, hanidir arzuladıkları bir örfi idareye dönüştü. Böylece çık dışarı, gir içeri komutlarıyla idare edilen bir topluma dönüştük. Hastalık bahane, Veba, Kolera, Cüzzam vs. salgınlarında, şehirlerin ölüleriyle birlikte cayır cayır yakıldığı dönemlerde bile Prensler, Krallar böyle yasaklar koymamışlardı. Hatta Abdülhamit bile bu kadar yetkiye sahip değildi. Netice de Humeyni’ye bile Rahmet okunur hale gelindi. O halde ne oldu bize…

            Hele de yaş gruplarına göre konulan gir/çık kararlarının, en uçuk fantezilerde bile emsali yoktur. Güç sahibi böylece artık istediğini asıp, kesme hakkına da sahip olmuş olmuyor mu? Aynı bileşkede MEM’in (Milli Ekonomi Modeli- bak.) dünyaca ünlü, Duma onaylı Milliyetçi yazarı Rahmetli Haydar Baş, Akademisyen ve mentalist Damadı ile birlikte nasıl olduysa(!) bir anda, Corona günah keçisinin kurbanı oluverdiler.

Yurt genelinde sayısız ve kimlik tespiti yapılmaması için cenazesiz kaldırılan ölümlerde, daha kimlerin kurban olduğunun da açık bir listesini gören, bilen var mı? Yoksa hastalıktan önce, emperyalistin bütün istemediklerinin, hastalık bahanesiyle tasfiye edilmesi miydi yaşadığımız esas mesele? En önce de ölüm envanterinin çıkarılması gerekmez mi?

            Tam da ilk yapılanma dönemindeki fidanlarla, ileri yaşlardaki olgun ve önder bilgelerin halk içine karışmasını engellemenin asıl amacını ortaya dürüstçe koyarsak, artık neden, niçin sorularına da gerek kalmaz ve ak ile kara koyun da görünür olur. Amaç hastalıktan korumaksa onlara maske bile dağıtılmamasının, genç fidanlarınsa, önce milli kimliklerini kazanmaları gereken bir dönemlerindeyken, toplum farkında bile olmadan, kontrollü uzak eğitimlerle beyinlerinin iğdiş edilmeleri, başka da nasıl izah edilebilir.  

            İşte bütün bu uğraşlar, acaba yıllardır bozuk para gibi harcandığını bilen seçmen vatandaşların geri kazanılabilmeleri için mi yapılmaktadır. O halde bu nefretliklerle tam da aksi yöne gidiliyor demektir. Aksi bir umut taşımak bile asitli suda balık aramakla eş anlam taşır. Haşhaş’ ilerin rengi artık uçmuştur. Bundan sonra yeni boyada tutmaz arık. Yıllarca uyuşturulan, umursuzca aldatılan ve soyulan vatandaşları geri kazanmak ise hepten mümkün değildir. Çünkü maymun bile ancak bir kere aldatılabilir. Yani sonuçta sopayla bile yürümeyen Hocanın eşeği de ızgaralık döneme gelmiştir artık.

            Lakin yıllar sonra İktidar kaybı kaçınılmaz olanların son bir çırpınışla, hudutlarımızda alesta tuttukları ve kötü günleri için besledikleri paralı leş kuzgunlarını da içerdeki beslemelerine takviye için devreye sokacakları kesindir. Çünkü İktidarı elleriyle teslim etmeyeceklerini anlamak için arif olmaya hiç gerek yoktur. Yalnız artık son gerilme noktasına girmiş ve atını hala rahvan süren mağdur; ama mağrur Türk evladının birden tepesi atınca ve sizi sayıyla mı aldık deyince ki bu da o zaman kaçınılmaz olacaktır. Çünkü Türk’ün nereden ve ne zaman dalacağına bugüne kadar kimsenin aklı ermemiştir. O vakit ortaya nasıl bir resim çıkacaktır. İşte bunu bilhassa da önce İktidar ve şürekası hesabına düşünmek bile istemiyorum.

Zira bizim kavganın o durumda Ukrayna ya da rahmet okutacağı kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla bozguncuların akıllı olmaları ve emperyalist tuzağına düşmemeleri şiddetle tavsiye edilir. Nitekim dışarıdaki NATO uzantılı emperyalist akbabalar da müdahil olacaklarına göre, Doğulu komşularımız olan Devler de gürültüden uyanacak ve kapılarında tehlikeli oyunlar oynayan haddini bilmezlere elbette ki bahçemize hoş geldiniz demeyeceklerdir. Zira Anadolu’da bardağın taşması Ukrayna’ya, Pandemiye falan hiç benzemez, Dünya Harbini bile tetikler. Ki o vakit esasen ne mikrop kalır ne de hastalık. Yani ne dert ne deva.

Ortak aklın yolu ise Türkiye, Rusya ve Çin beraberliğinde, milli ekonomik bağımsız çizgide ve yeni İpek yolu ortak menfaatler bileşkesinde her zaman aydınlık kalacaktır. Hepsi bir yana, akılcı Türk’ün emperyalist batağında onlarla birlikte boğulmaya ise hiç de niyeti yoktur. Ve iyi bilir ki nasıl olsa yakında o batakçılar da tarih öncelerinde olduğu gibi yine kendi ışığının altında toplanacaklardır.

            Eski çağların yokluk Avrupa’sında, aynı küvetin içinde sırayla yıkanmak zorunda olan bütün aile fertleri bile aynı suda yıkanmamışlardı aslında. Dolayısıyla aynı insana aynı mekân ve zamanda ancak bir defa baskı uygulanabilir. Aynı kadroyla bunun ikinci bir tekrarı, prensip ve teknik olarak asla mümkün değildir. Çünkü insan her şeye rağmen bağımsız ve özgün akla sahip tanrısal bir yaratıktır. Ya da herkes tanrıdır da aslında.

Dolayısıyla da gerçekte inanmış görünüyorsa da istediğini almasını yine de bilir. Öyleyse kendilerinden olmayan insanları aynı kafese kapamaya odaklı, kokuşmuş ve bir mikrop yuvası haline gelmiş olan muhteris bir azınlık; dışındaki yüce insan varlığının huzuru ve selameti yolunda, ortak mekânları olan bu dünya yüzünden kazınmalıdır. Ki bu da yakındır. Belki gelecek on yıllarda onlar uzayda bir gezegene muhtemel sürgün de yiyeceklerdir, kim bilebilir.
                              
            Seçilmiş insan grupları evde kalsın uyarlamasıyla bir yere varamazsınız. Yaşlı dediklerinizin herkes gibi maskeleriyle sokağa çıkması, nerelerinizi acıtıyor. Herkes kendini bildikten sonra kime ne! Ondan da öte, tıfıl bir genç adam mesela bir AVM ye giriyor, biraz sonra AVM ile birlikte kendini de havaya uçuyor. Ne oldu şimdi sorumluluk kimdeydi. Bu nedenle de sorumluluk sahibi olsun önce insan. Kişinin sorumluluk sahibi olup olmadığını ise asla bilemezsiniz. Yasağa ne gerek var o halde. Sorumluluk önce Devletin olsun yeter.  

            Bilhassa da yaşlıları salgından mı koruduğunuzu sanıyorsunuz. Hadi canım güldürmeyin insanı. Bırakın da yaşamları boyunca özgür yaşamışlar, son demlerinde de yasaksız ölsünler bari hiç olmazsa. Yoksa kime ne zararları var, sevdiklerine ışık olmaktan başka. Her ne kadar ön tekerlerin gittiği yöne gider arka tekerler denirse de hepsinin nereye gideceğine, direksiyonu tutan akıl karar verir neticede.  

            Ne ki yıldızken, kibir sarhoşluğundan sahne dibine düşenlerin eline direksiyon da verilmez. Amerikan Senatosunun bile 3/2 si her daim, 6 yıllık seçim süreleri olan olgun, muhafazakâr ve çok deneyimli Senatörlerden oluşur ve gerekirse de onların seçim süreleri uzatılarak bu olgunluk oranı asla bozulmaz. Çünkü Devlet sorumluluğu asla çocuksu şaşkınlık ve epikürist ihtiraslarla bağdaşmaz. Yani emperyalist Amerikan Kongresi dahi bu esaslarla devamlılığının ancak korunabileceğinin farkındadır aslında. Kaldı ki bizdeki kurucu Anayasası pas geçilmiş, çakma Başkanlı Devlet adamlığı bahse konu edilsin.

            Hadi şimdi gelinde o Senatörlere siz evde oturun deyin bakalım. Ön Türk atalarımızın da Meclisleri yaşlı bilgelerden oluşur ve Başbuğları dahi bu meclisin kararı olmadan değil savaş kararı almak, kılıcını bile oynatamazdı. Hadi gelsin de birileri o yasaları kendi koyan bilgeler Meclisine, yasak koysun bakalım. Muhtemel Amerikan Kongresi de ön Türkleri örnek almıştır. Daha birçok emsal sıradadır şüphesiz. Hoş bu günlere kadar da o bilgelerimizin aldıkları kararlarla gelmedik mi? Neslimiz de ebede, ancak onların ve nesillerinin feyziyle intikal etmeyecek mi?

            Bilek ve inanç gücüyle kazanılmış İstiklal Harbi bile ancak İnönü’nün bilgeliği, deneyimi ve dirayeti sayesinde Lozan’daki Zaferiyle taçlanıp, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşmedi mi? Şimdi düşünelim, ya bir de onun yerinde bugün ülkede bolca mebzul olan liyakatsiz sapı siliklerden biri oturuyor olsaydı. Herhalde bizim de çoktan sapımızın silinmiş olması gerekirdi. Demek ki bu sayede içimizdeki bütün kimlik sorunlu emperyalist beslemeleri bile bugün adam sayılabildiler…

                                                           Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder