13 Şubat 2020 Perşembe

İDRAK MESELESİ..

            Idlib’de Türk askeri mevcudiyetinin bu kadar uzaması, her gün artan sayıda Şehit verilmesine rağmen devam ediyorsa; bir değil, iki defa düşünmek gerekir. Ana neden, Amerikan pelüş kafalısı ile bizim Erdoğan arasında gizli ve ikili bir antlaşma olabilir mi acaba? Diyorken bunun çoktan olduğunu ortaya koyan, Suriye’de olayın patladığı haberi geldi. Savaş konusu da illaki Suriye’yi parsellemek ise aynı durum, yarın bizim başımıza da gelecek demektir.

            Oysa Suriye meselesinde yapılacak en akılcı iş, 30 Km güvenlik hududumuzu kazıklayıp onun güvenliğini sağlamak olmalıydı. Ki bu zaten hakkımız olandı, elin ülkesinde işgalci konumunda olmak değil. Şayet bunu yapsaydık bugün Suriye de USA taşeronu olmak durumunda kalmazdık. Jeffrey’ de gelir gelmez Türkçe beni teyit ettiğine göre, Erdoğan geçen yazımda belirttiğim ‘TUZAK’ a düştü bile. Eh artık Amerikan taşeronluğumuz hayırlı olsun…
           
            Halbuki kendisi Suriye’de ki hakkının nerede başlayıp nerede bittiğini anlayamayacak kadar kafasız değildir. Bağlamında da düşündüğü ve elde etmek istediği ikbali de ona, hiçbir Allah’ın kulunun vermeyeceğine empati oluşturabilecek kadar bir düşün paradigmasına da sahiptir mutlaka. O halde Erdoğan’ı bu kadar zorlayarak yanlışa devamda kalmasını sağlayan ve korkutan, üstündeki, sonunda kendi sonunu da gördüğü ağır Okyanus baskısı olmalıdır.

            İşte Bay Erdoğan bu zararlı uzatmaları oynarken ve daha da uzatacakken yarın ülkemiz için de felakete neden olacak sorumsuzluğunun hesabını, neyle ve nasıl verebilmeyi düşünüyor acaba? Ayrıca ülkemiz kazan FETÖ hala kepçe, yani iyi ki tasfiye edildi, ya bir de edilmeseydi. Anlayacağınız bütün yollar hala ona çıkıyor. Şehitlerimiz birbiri peşine düşerken bile millet işi gücü bırakmış FETO ile uğraşıyor. Birileri de el alemin altına bakarken kendi kıçındaki FETÖ yırtığını görmüyor.

Ulan ne FETO’ymuş be! Bize bu belayı açanlarda surat yok ki kızarsın. Ve görülüyor ki bu hareketli ve İktidarın her adımının fiyasko olduğu günlerde, Çok Sayın Bayların zamana oynamak için yaptıkları tek iş, üretebilecekleri tek çözüm, özgür ve haklı düşünceyi yasaklamak ve sürekli gündem yaratarak beceriksizliklerini peçelemek.


KKTC’li menşeinin kimlerden olduğunu anlayamadığımız Akıncı diye çağırılan adama esas tepkiler, temsil ettiğini sandığı KKTC’li vatandaşlarından geldi. Aslında sırtında Türkiye’mizin manevi ağırlığından başka bir yük olmayan Bay Akıncı, Türkiye ye bağlanmayı ‘felaket’ olarak teşbih ederken teşbihte yanıldığının ve şayet arkasında Türkiye’mizin o heybetli felaketi olmasaydı, bırakalım Cumhurbaşı olmayı, Kıbrıs pazarında çiroz bile satamayacağının da farkında değildi anlaşılan.

İki farklı Devletin bir Kıbrıs kimliği altında eşit haklarda kendi otonomik varlık ve menfaatlerini ortak bir payda da buluşturan sulhçu bir çözüme, kimsenin hayır demeyeceğini de bu adama öğretmek gerekiyordu herhalde. Lakin bu dahi yapılsa, önceden ayarlanmış ve bir şekilde(!) iğfal edilmiş bir ahde vefasız siyasiye bütün ikna çalışmalarının abesle iştigal olacağı da asla akıldan çıkarılmamalıdır.

Demek ki en akılcı çözüm, Akıncı ve onun gibilerden bir an önce kurtulmak olacaktır. Zira Trump’ın asrın projesi olarak sunduğu Filistin-İsrail antlaşması, nasıl Filistin’e atılacak ve Filistin’i bitirecek en büyük kazıksa, Akıncı ile yapılacak bir antlaşma da KKTC mevcudiyetini bitirecektir. Çünkü Akıncı, her ne kadar renkli soslu bir çorba sunuyor olsa da unutulmasın ki bu çorba yarın, sadece Kıbrıs Türk'ünün değil; ama Anadolu Türk’ünün de mide fesadı olacaktır. Öyle ya sonunda bütün pisliği temizlemek zorunda kalacak, yine Türkiye’miz olmayacak mı?

İdraksiz milletler başkalarının tarihine malzeme olan milletlerdir. Türk Ulusu ise tarihinden bütün milletlerin neşet ettiği bir yüce Ulustur. Osmanlı enkazı üstünde uyumakta olan bu yüce Ulusu silkeleyerek ayağa kaldıran Atatürk ise artık yoktur. İdraksiz ve bilinçsizce İktidar ipinin ucunda sallanmaya devam edersek sonumuz Uygur’dan bile beter olur. Hasletlerinden asla vazgeçilemeyen Türk başkalarına taşeron olamaz.

O halde yeniden silkinme vaktidir artık. Öyleyse yüce Rahmetlimizin dediği gibi yine Türk milleti olduğumuzu anımsayalım ve hepimizin bir Atatürk olduğuna da bir an önce ve aynen İstiklal döneminde olduğu gibi iman edelim kardeşlerim. Zira bu günlerle o günler arasında fazla da bir fark kalmadı artık…
   
                                                                       Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder