Suriye’de Türk ordusunun hiç işi
yoktu ve olmamalıydı da gerçekte. Ne ki daha başından itibaren bizim olmayan
bir savaşın içinde yer almakla, bizi buna zorlayan emperyalistin ekmeğine bolca
tereyağı döşerken esasında kendi başımıza da, belki torunlarımızın bile ödemek
zorunda kalabileceği dertler aldık.
Güzelim ‘yurtta sulh cihanda sulh’ prensibini
terk edip, düşmanı bile ortada olmayan ve karşımızda açık cephe dahi bulunmayan
bir mekânda, hudutlarımızı ve dost yaftalı düşman üstlerini kapatıp, kararlı
ordumuzu hudutlarımızın İÇİNDE, gereğinde hemen saldırı harbine de
dönüşebilecek bir aktif cephe harbine hazır tutmalıydık sadece.
Rahmetli İnönü zamanında ve azami
CEO stratejik bir bölgede, Atatürk inkılabı sadakatiyle, kinci Dünya savaşı
gibi evrensel bir kavganın bile dışında kalıp milli menfaatlerimizi korumasını
bilerek, siyasetçi aklının en yüce örneğini bütün dünyaya da kabul ettirmiştik
oysa.
Ve ne yazık ki bugün Türk siyasa
aklına hiç yakışmayan bir duyarsızlık ve ansızlıkla, haklı olduğumuz ve
dolayısıyla haklı bir nefsi müdafaa ile yasal hakkımızı da alabilmek
durumundayken, şimdi şaibeli bir konumda hakkımızı dahi nasıl alabileceğimizin
hesabını yapmak zorunda kalıyoruz. Bu halimize ise Levanten mahallesinin
köpekleri bile gülüyordur kuşkusuz.
Çünkü birde bu zafiyetin üstüne
çevre komşularımızla da sorunlu olurken, evlatlarımız da pisipisine telef
oldular ve olmaktalar da. Lakin beğenmesek de bugün öyle bir noktaya getirildik
ve hele de Trump’ın cesametinden büyük zırvaları ve ‘bir gece ansızın
gelebiliriz’ türkülerinden sonra, bir de Fırat’ın Doğusuna kadar olan kurtarılması
gereken tampon bölgeyi de teröristten arındıramazsak şayet, işte o zaman daha
da büyük bir kaybımız olacaktır. Ve artık o vakit, ‘yuh olsun ervahımıza’ demek
de bize düşecektir.
Ortaya çıkan görüntüden
anlaşıldığına göre; USA, IŞİD bakiyesini illaki bize temizletmeye kararlıdır.
Bugüne kadar AB ve USA’nın emperyalist paralarıyla teşkil edilen son Haçlı
ordusu olan IŞİD yaftalı müstemleke ordusu bakiyesini temizlemek, yine Türk
Ordusuna düşüyor desenize. Ziyan yok, biz Türkler alışığız buna tarih boyunca
nasılsa.
Bir daha yaparız ve böylelikle de
muhtemel yeni bir Dünya savaşına da engel oluruz belki de. Terörist sürüsüne verilen binlerce TIR dolusu
silah ve askeri malzeme ne olacak derseniz. O da Türk Ordu envanterine giren,
pahalı bir adı olmayan savaş ganimeti olur neticede. Eh olsun artık o kadar da,
değil mi? USA da artık bir bardak su içsin bu savurganlığının üstüne.
Bırakalım artık çeşitli
illüzyonları, kelam ve kelime savaşlarını, birbirini suçlamaları. Çünkü
bunların karın doyurmadığını ve kimsenin işine yaramadığını artık öğrenmiş
olmamız gerekir. Zira kurgu ortadadır ve sonuç da bellidir. Tek yapılacak iş,
bu duruma tek yumruk halinde odaklanmaktır artık dostlar.
Öyleyse gelelim kıssadan sadede.
Lakin bizatihi olarak anlayamadığım, koskoca Türkiye Cumhuriyetinin, nasıl olup
da ülkenin ve Türk Milletinin asla çoğunluğunu temsil etmeyen, genelin ilkesiz
bulduğu otokratik, emperyalist icadı ve kurucu anayasa suçlusu yapay bir
Başkanlık senaryosuyla, böylesi eli kolu bağlı trajikomik bir duruma düştüğü
veya düşürüldüğüdür. Şimdi gelin de ilk önce de bunu irdeleyelim isterseniz.
Türk birliğinin Suriye’de ki en
büyük hedefinin, özellikle de ırkdaşlarımız olan Türkmen göçerlerin,
kurtarılmış bölgelerde güven içinde yerleştirilmelerinin önünün açılması olması
gerekmektedir. İşte yalnız bu hedef dahi Suriye riskini, Türkiye ve Suriye
açısından sulh içinde taşımaya değer.
Harekâtı bahane eden ve artık ampulü
patlamış AKP iktidarı, son kuvvetiyle hala yeni rantlar peşinde koşarken GDO’lu
ürünlerin de kontrolünü kaldırıyor. Siz
anlayın artık bunun ne demek olduğunu. Arkasından da sallantıdaki iktidarını
biraz daha uzatmak gayreti içerisinde,
muhalefeti de tamamen susturacak ve saf dışı bırakacak OHAL de gelirse
şaşırmamak gerekecektir.
Sıkıştıkça yardım aradığımız
Tanrının bile Kâinatın selameti adına deterministik (bilimsel) kural ve
kanunları vardır. İşte her şeyin uyum içinde, matematiksel ve harmonik bir
disiplinde Kâinatı var edebilmesinin sırrı da buradadır. Yani tanrı yardımı
istenirken bile öznel ve doğrusal bir sentezin haklılığı içinde olmak gerekir.
Bu da her şeyden önce ulusal milliyetçi, sosyal bir sorumluluk bilinci ve
anavatan müktesebatıdır…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder