7 Ekim 2019 Pazartesi

ÖLÜMSÜZLÜK..


            Bazı görüşlere göre, Trump ile Obama’nın yardımcısı Joe Biden arasındaki.  Ukrayna nedenli ve Trump’ı azlettirmeye kadar gidebilecek ihtilafın, Demokrat/Cumhuriyetçi karşıtlı yeni bir Amerikan iç savaşına yol açabileceği söyleniyor. Ve bu söylentilerin, Bahçeli’nin Erdoğan’ın çekilmesiyle ilgili bizde de olabilecek iç savaş adaptasyonuyla, ne hikmetse aynı döneme rast geldiği ve eşanlamda olduğu da ayrıca dikkat çekiyor. Yani orada Trump, burada Erdoğan çekilirse iç savaş çıkacakmış(!) anlayacağınız.

            Yoksa zarlar boşa atılınca, ille de düşeş yakalamak için son zarını MHP Başkanlığına atıp, bütün MHP camiasını arkasına alarak kurtuluş yolunu Panislamist-milliyetçi yeni tarz bir Enverizm de bulmayı umut eden Erdoğan, Bahçeliyle anlaştı da, Bahçeli o yüzden sağlık sorunlarını bahane edip, yerini Erdoğan’a bırakmaya mı hazırlanıyor. Yoksa Bahçeli’nin başka nedenle araziye uymasına imkân yoktur.

            Olmaz olmaz demeyin, emperyalistin bütün senaryoları bugüne kadar bir şekilde Türkiye’yi saf dışı bırakmaya yönelik değil miydi? Düşünün, bütün milliyetçi kanadı arkasına toplayacak bir Erdoğan popülizmi, ülkeyi nerelere taşımaz, ülkeye ne denli büyük hasar vermez. BOP’dan, FETO’dan bu yana bize kafayı fena takmış olan emperyalist herifler için fazla da alternatifin kalmadığı ülkemizde, bundan daha iyi ve verimli, bizi yok edici bir son şans daha olabilir mi?

            Aynı bileşkede, Türkiye ekonomisinin uluslararası tefecilerin elinde, oradan oraya savrulmakta olduğu ve yeni Düyunu Umumiyenin de artık kapımızda nöbet tuttuğu noktası, endişeler ötesi bir melanet ve ihanetin de habercisi oluyor. Ve bu bağlamda, daha önce yerli tefecilerin elindeydik, şimdi yabancılara mı satıldık sorusunu da sormaktan kendimizi alamıyoruz.  

            §   Komutanı, subayı, eri, çetesi, köylüsü, Mustafa Kemal hepsinin temsil ettiği Türk fedakârlığının başında idi. 1918 Türkiye’sinin şartları içinde, sırt sırta birbirinden beter üç harpten çıkan, başındakilerin akılsızlığı ve maceracılığı yüzünden milyonlarca evlât, vatanlarca toprak veren, ölü çocuklarını yiyen çıldırmış analar, yolsuz, demir yolsuz, tekniksiz, medeniyetsiz bir memleketin bir ucunda Rus devinin, öbür ucunda yedi düvelin ateş dalgaları içinde eriye eriye tükenen bir millet, gene de harp edecek şevk bulur, gene de başındakilerin peşine düşüp, mandalarıyla top çekerek, kadınlarına gülle taşıtarak, don gömlek yirmi bir günlük meydan muharebeleri verir, âdeta eti ile istihkâmlara çarparak kaleler düşürür, bunsuz, böyle milletsiz Mustafa Kemal neye yarardı?
50’nci yıldönümünde bir heyetle ziyaretine gittiğimiz Hitler, o delice gururlu Hitler demişti ki:
- Mustafa Kemal, bir millet bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi, kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini ispat eden adamdır. Onun ilk talebesi Mussolini’dir, ikinci talebesi benim!
Bu millet, Balkan bozgunu içinde dünyaya gülünç olduğumuz zaman da aynı yiğitlerin milleti idi.
Mustafa Kemal onsuz olmazdı. Fakat 1919-1922’de o da Mustafa Kemal ’siz ne olurdu?
Çanakkale harpleri sırasında, bir gün, bir İngiliz hücumunu kırmak için Mustafa Kemal’in askerlerine bir karşı taarruz yaptırması lâzım gelmiş. Emir vermiş. Durmuş, arkalarından bakmış. Siperden fırlayıp ölüme doğru akarlarmış. Hepsi ölecekmiş ve ölmüşler. Anlatırken gözleri yaşarırdı.
Sadrazam izzet Paşa’nın kardeşi Esat Paşa’yı pek sayardı. O da süvari komutanı imiş. Bir an olmuş ki bu süvariyi düşman üstüne sürmek lüzumunu duymuş. Yüzde yüz ölüm. Esat Paşa’ya emir vermiş. Hiç tınmaksızın:
-   Baş üstüne! Demiş.
Mustafa Kemal:
-   Galiba anlamadı! Diye tereddüt etmiş:
-  Ne yapacağınızı acaba iyice ifade edebildim mi? diye
sormuş.
-   Evet, paşam, ölmezliğimizi emrediyorsunuz.
Sonra bu harekete sebep kalmamış. Esat Paşa ve süvarileri yaşamışlar.
Mustafa Kemal’in harp cephelerinde erleri onlar, komutanları bunlardı. Ama bu kahramanlıkların hepsi, Viyana dönüşünden Sakarya tutunuşuna kadar, nice kafasız komutanların hesapsız harplerinde nice boş kafalı liderlerin bozuk politikalarında ziyan olup gitmemiş midir?
En iyi heykeltıraş, mermerini bulmalıdır. Çamur, kireç ve kerpiç, eser tutmaz.
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya I-V, s.484)

            Biran için yukarıdaki ortak anılarımızla ölümsüzlüğümüzü tanımladıktan sonra tekrar güne dönelim:
            Artık bundan sonra güzel Türkçe’mizin bittiği noktadayız herhalde. Çünkü cevap ve çözüm bekleyen bunca hayati soru açıkta beklerken, satır başları bile olmayan Erdoğan demagojisinin tavana vurduğu mahalde, artık bizim Türkçeyle anlaşabilmemize imkân kalmıyor.

            Herhâlde Sanskritçe filan öğrenmemiz gerekecek ki, bu defa kendilerine yazılacak, söylenecek olanları, onlar araştırmak zorunda kalsınlar. Belki kendilerine de faydası olur bu değişikliğin. Cumhuriyet Türkçemizle anlaşabilmek mümkün olamayacağına göre; bundan böyle ki iktidarı kendi dilini konuşmadığına göre, Türk Milleti de sorgusuz, rehbersiz, görünen köye kestirmeden kendisi erişmek zorunda kalacak demektir…
                                                                       
                                                                                Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder