Maça
yedilisi, bazı kart falcılarına göre faciayla özdeş bir uğursuzluğa işaret eder.
YSK’nın maça yedilisine, ne kadar ödediklerini bilmiyoruz; ama bir hayli ödemiş
olmalılar. Yalnız tasdikli Haramilerin bu son beslemelerinin de elbette ırak
olmayan bir gün, kulaklarından çekilerek teşhir sahnesine sürülecekleri
kesindir.
O zaman nerede nasıl olurlar
bilemeyiz; ama eski zamanlarda da olduğu gibi suçlu iktidarların ve
destekçilerinin kendi çocuklarının, babalarının nüfus adlarıyla artık ortalıkta
dolaşamayacaklarını en azından öngörebilmek mümkündür. İşte böylesi gafil ve
talihsiz ansızlar, bir Belediye seçimini dahi eninde sonunda suratlarına
benzettiler ve Türkiye Cumhuriyetinin Devleti olmadıklarını bir kere daha
göstermiş oldular.
Yani halkın milli iradesinin içine, bugüne
kadarki şaibeli mevcudiyetlerinin garantörü olan diğer şaibeli seçimlerde
olduğu gibi, bir kere daha tükürüp, anayasal haklarını bir daha gasp ettiler. İyi
de ne kazanacaklarını umuyorlar. Belki daha da büyük bir ekseriyetle
kaybedeceklerini muhtemelen kendileri de biliyor ve bekliyorlar da. Bu arada
muhalif sanatçıları ve diğerlerini de fişliyorlarmış. Tamam, da kapkara
şecerelerini aklamayı, kendi yırtıklarını onarmayı nasıl düşünüyorlar acaba?
Ne var ki İstanbul Belediyesi’nin
başında oldukları süreçte yedikleri bütün herzelerin suç belgelerini
karartmaya, tahrif etmeye yönelik faaliyetlerini, kendi memurlarının
kontrolündeki Belediyede rahatlıkla yapabilmeleri için, yeni bir süreç ve ortam
yaratmış oldular sadece. Konuya bu çerçeveden bakınca da gerekli orijinal
kopyalar İnşallah alınmıştır diye düşünüyor insan ister istemez.
Yaptıkları bütün usulsüzlükleri
örtmek için bundan sonra kullanacakları tek silah, artık sadece salt provokasyonla
tereyağı gibi üste çıkmaktır. Yani kendileri patlarken, muhalefeti de birlikte uçurmayı
düşünecekleri kesindir. Bu durumda ise onların kavga tuzağına düşmeden, akıl
yolunda kalmak olacaktır muhalefetin karşı silahı. Çünkü aklın, zorun her
türlüsüne, her zaman galebe çaldığı da asla unutulmamalıdır.
AKP’nin yeni parti angajmanı çerçevesinde
hazırlık yapan içindeki kendi muhalefetine gelince; bana göre çok geç kaldılar.
Çünkü Erdoğan’ı ve bünyelerindeki Erdoğancıları daha önce tasfiye etmedikleri
için de çok yıprandılar, birlikte ayağa düştüler. Ayni çizgide, ayni Parti
programı ve eski tüfeklerle, aynı seçmeni ikna edebilmeleri hiç de kolay
olmayacaktır artık kendileri için.
Şayet Erdoğan tabanından ayrılıp
milli tabana geçerlerse bu defa da emperyalistin iktidar desteğini sağlayamayacaklardır.
Tuh, bu nasıl bir paradokstur değil mi dostlar. Yani Erdoğan onları da
yakmıştır aslında. Öyle ya, kol kola yürümemişler miydi FETÖ yollarında
yıllarca. Bu nasıl unutulabilir ki?
Eğer siyasa oyununa devam etmek
istiyorlarsa, bulundukları ve AKP sayesinde iyice kaygan hale gelen zeminde, artık
tamamen ayrı ve milli bir kulvar içinde laik, Kemalist zincire sıkıca tutunarak
şanslarını aramak zorunda olduklarını da, bilmek mecburiyetindedirler halbuki.
Zira ülkesinde meşru bir seçim
sonucuna itirazı olan bir iktidarın, meşruluğu da kalmamıştır artık. Bugüne
kadarki şöyle veya böyle kazandığı seçimlerde ki buna Başkanlık Referandumu da
dâhildir; meşruluğa nasıl inansın artık bu millet ve hatta kendi seçmenleri
bile. İşte bu gerekçeyle de, Yeni Partilerine eski suratlarla hazırlanan eski
AKP’liler, selefleriyle birlikte taşıdıkları bu ağır yükün altında çok uzatmalı
kaldılar. Oysa daha çabuk uyanmalıydılar.
Aşağıda, Erdoğan’ın Abdülhamit
seviciliğinin nedenlerine derhal empati kurabilmeniz için, Abdülhamit’in
anayasaya ve meşru Devlet yönetimine hangi gözlükle baktığını tekrar
hatırlayalım. Bakın, Erdoğan’ın anayasasız lığı ile Abdülhamit arasındaki simetrik
özdeşliğe, daha doğrusu da hiçbir halta yaramayan, antikacılık bile olamayan
ortak eskiciliğe. Oysa tarihten alınabilecek o kadar çok ders vardı ki. Lakin
kim(!) alacaktı ki bu dersleri!
§ Anayasa (Kanun-u Esasi),
Abdülhamit tarafından güya yürürlükte gösterilirdi. Her yıl «Devlet Salnâmesinin.
Yani resmi Devlet Yıllığının başında ve 1876'da Sadaret makamına yazılan
fermanla beraber (7 zilhicce. 1293) 1876 Anayasasının metni mutlaka
yayınlanırdı. 103 maddelik bu Anayasa böylece resmen yürürlükte sayılırdı. Ama
bu resmi yayın dışında bundan bahsetmek yasaktı. Suçtu. Kanun-u Esasi sözü ağıza
alınamazdı. Taraftarları yakalanır, sürülür, zindana atılırdı. 'Bu Anayasanın
yapıcısı Mithat Paşa ise, zaten onun vaktiyle yürürlüğe girdiğini, ilk mebussan
Meclisinin açıldığını göremeden yakalanmış, Arabistan'ın Taif kalesine sürülmüş
ve bir süre sonra orada boğdurulmuştu. (İkinci Adam- C 1, S. 34- Ş. S.
Aydemir)
O halde şimdi gelin, bir elimizi aklımızı
taşıyan başımıza, diğerini de ruhumuzu besleyen kalbimize bastırıp, samimi
olarak itiraf edelim. Demek ki en güvenli yol, Atatürk yoludur. Bütün uluslar
ve iktidarları için. Yalnız MHP ve AKP ikilisinde olduğu gibi yapayı değil,
özeği itibarıyla gerçek Atatürk yoludur andığımız, adını ettiğimiz.
Çünkü AKP, MHP gibi Partilerden Devlet
değil, olsa olsa aşiret veya dernek çıkar ancak. Esasen tarihte böyle somut bir örnek de
yoktur. Ayrıca bunların bugüne kadar ortaya koydukları, bundan sonra da koymaya
devam edeceklerinin de açık göstergesi değil midir?
Başka bir âlem olan HDP ise Türkmen den
kürtmen(!) yaratmaya kalkan dış koordinatlı bir partidir. Ki böylesi bir
paradigmayı parayla bile çakma Latin tarihçilerine yazdıramazsınız. Çünkü onlar
bile bunun tarihte yeri olmayan bir safsata olduğunu bilirler. Eski MHP ise
artık bitmiştir. Şimdi tabana da hitap eden bir yenisi vardır. Bu
saydıklarımdan başka milli tabana hitap etmeyen bir parti varsa lütfen söyleyin
de, benim de haberim olsun Sayın okurlar…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder