22 Aralık 2014 Pazartesi

KADERİNİ KENDİN YAZ..

           Yarınımızda bize biçilen kaderi oluşturacak olan olaylar çok yavaş ilerliyor. Hâlbuki devinim hızlansa ya da biz hızlandırabilsek; olaylar çok daha çabuk gelişecek. Heriflerin maskeleri itirazsız düşecek ve kelleri, körleri kabak gibi çıkıverecek ortaya. Ve bilin ki Coniler de piyonlarının arkalarına daha fazla saklanamayacaklardır o zaman.

            Bugün bize hala dudak bükenler, "benim hırsızımdan sana ne" diyenler, işte o zaman, yani AÇILIM, AÇILDIĞINDA, topraklarından da olunca, çarnaçar, başlarına ne geldiğini, 12 yıldır nasıl uyutulduklarını, istemeseler de anlamak zorunda kalacaklardır mutlaka. Ne var ki o uyanış, kendileri adına bir hayli acıklı olacaktır. Ama elleri mahkûm ve isteseler bile gıkları dahi çıkamayacaktır o zaman. Neticede hak eden layığını bulmuş olacaktır. Allah adama bu yüzden AKIL vermiş, sopası da yok ki arada bir, önünü bile göremeyen hödüğün kıçına dokunduruversin.

            Yavaş oluşumun tek nedeni; arkalarında sürükleyecekleri suç ortaklarının, önce beyinlerini yıkayarak hazırlayabilmeleri için, ihtiyaçları olduğu zaman sürecidir. Eğitim manipülasyonları ve yandaş medya yaratılması boşuna mı yapılıyor. Çünkü bugünden manipüle ederek yönlendirecekleri çocuklarımızın, yarın 18 yaşın üstüne çıkarak rüşt sorunlarını hallettiklerinde, suç ortakları kervanlarına katılmalarına şiddetle ihtiyaçları vardır da ondan. Çünkü ancak o zaman bugün sağlayamadıkları ekseriyeti elde etmiş olacaklardır.

            Durum bu olunca da neresinden bakılsa tek çıkış yolumuz, ABD ve AB Gladyosunun bize uygun gördüğü bu karanlık geleceğin önünü şimdiden tıkayarak ve biran önce de AKP belasından kurtulup, kendi geleceğimizi kendimizin yazmasıdır. Bunun için de ilk şart; Şeytan'ın oyununu bozarak, yavaş oluşan devinimi hızlandırmaktır.

            Bu nedenle de, önce direnmek ve Kuvayi Milli ruhla tam tekmil sokağa çıkarak, müstevli protestolu sokak provokasyonu uygulamak, tek çözümdür. Sonuçta ne mi olur. İlk önce millet, karşı devrim polisi, daha doğrusu da, başımızda ki haramiler çetesinin ve Okyanus eksenli patronlarının, örtülü ödenek Lejyonerleri - ki bunların bile maaşlarını, emekliye, asgari ücretliye bir kıymık zammı bile çok gören o ansız maliyeci İngiliz ve tayfası onursuzca bize ödetiyorlar - ile karşı karşıya gelir.

            Ki onlar da milli polisimiz değil, emperyalistin muhafız alayıdır aslında. Sadece bu gerçek bile, bize şahadet yolunu açar nasıl olsa. Kanı ve gen yapısı bozuk kardeşimiz, evladımız olacağına hiç olmasın daha iyidir çünkü. Öyle ya, üç kuruşluk menfaat uğruna, büyük, küçük, kadın, erkek demeden ahde vefa sahibi akranlarını, büyüklerini sokakta hunharca coplayan, kurşunlayan, gazlayan, sulayan adamların olsa olsa genetik ve kansal sorunları olmalıdır. İşte sokaklarda giderek artacak olan bu zorunlu buluşmalar da, haramiler için yolun sonu demek olacaktır. Böyle bir olgudan ise, Azraillerinden bile fazla korkuyor, muktedir ve çetesi.
           

            Cemaate yönelik tutuklamalar ve telef aksiyonları, tam bağımsız bir Atatürk Cumhuriyeti Türkiye’si için, daha işin başlangıcında yapılıp bitirilmiş olması gereken operasyonlardı. Anlayın bu güzelim Cumhuriyet, yurdumda 1947'lerden itibaren biriken emperyalist atığının üstüne, hele son 12 yılın vurgunlarıyla saraylarını da diken satılmışların önde gidenleriyle, ne hale getirilmiş.

            Şimdi o dönemin suç ortağı ve cemaatin mevcudiyet nedeni olan, siyasi mağduriyetini çoktan kaybetmiş AKP için de, aynı operasyonlar çoktan yapılmalıydı. Şimdi bu iktidarın, çok gecikmiş operasyonu yaparken kimseyi kandıramadığını ve kendisini de asla temize havale edemeyeceğini söylemeye çalışmak bile abesle iştigaldir.

            Hele de bu operasyonlara salt HAK VE ADALET yaftasıyla itiraz edenlere ne demelidir. Kimdir ve amaçları nedir bunların, gerçekte kime hizmet etmektedirler, onu da siz düşünün. Hiç unutulmasın ki, her mahkemede HAK sadece bir tarafındır. Ve aynı davayı iki tarafın birden kazandığı görülmemiştir. Ne ki haksızın haklıya dava açma hakkı da vardır her adalet sisteminde. Bir zamanlar çakma ERGENEKON manipülasyonlarını tezgâhlayan aynı kansızlar, YURDUMUN ADAM EVLATLARININ HAKLARINI gasp ettiklerinde ne yapıyor neler söylüyordunuz acaba(!!!)... 

            Televizyon kanallarında ki bunlara yandaş medya da dâhildir. O kadar Atatürk lafı geçiyor ki, inanın rahmetli babamdan bu kadar bahsedilse, "yeter artık" deyip kanal değiştirirdim. Ne ki kimlik nedenim olan "ATATÜRK" bana ilaç gibi geliyor. Hele de bu kara günlerde sanki yaşam iksirim gibi. Ve soruyorum kendime; içi dışı güzel de olsa, enikonu bir insan, nasıl bu kadar sevilir, nasıl bu cesamette özlenir.

            Amerika ile daha 1947'lerde başlayan ikili flört, 1950'lerden itibaren de mecliste sembolik koltuğu olan Amerika ile İmam nikâhına dönüştü. Son 12 yılda tavan yaptırılan ruhsal ve bedensel sömürü bizi o denli bağımlı kıldı ki, ülkemi İmam nikâhına bile gerek duyulmayan ve salya sümük emilen bir metres haline getirdi. Şimdi de daha fazla tatmin olmak isteyen bu eski kodoş, çaresiz metresin mezarını da kazmaya başladı. Sebep olanlar her yanlarına kına yakabilirler artık.

            Bunları da anımsayınca, bilin ki içi ve dışıyla güzel, o mukaddes insanın adını ne kadar çok duysam, yaşama gücüm, ihtirasım ve hırsım o kadar artıyor. Bir ahde vefa insanı ve özgün vatandaş birey olarak özümde hissettiğim müktesep haklarım, o nispetle vicdanımı sızlatıyor. Küllen düşmanın kucağında ki AKP metresinden kurtulacağımız güne özlemim ise, tarifsiz pekişiyor. Sizin de yüreğiniz sızladı mı? O halde, haydi gelin şimdi birlikte söyleyelim:

            Kim olursan ol! Senin de işin sonunda, bir çukurun dibinde, toprağa gübre, böcekgillere de mama olmaktan başka da çıkış yolun yoktur kardeş. İşte hepsi de o kadar...

         Acep, bunu da arada sırada bir düşünsen mi Recep…

                                                                             Serendip Altındal

Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder