Bakıyoruz da, İsmet
Paşa'ya "1975 den önce çok partili sisteme geçmeyin" öğüdünü veren
yüce Atatürk'ün, yine doğruluğu tartışılamaz böyle bir tespitinin de üstüne,
50-60 yıl geçmiş. Sonuç ortada, Cumhuriyetin kuruluşunun üstüne bunca yıl geçtiği
halde, Demokrasi adı altındaki, içinde bulunduğumuz kaotik yapının sorumlusu şimdi
kim acaba? Yani Demokrat kim, biz kimdik aslında. Mustafa Kemalinde çok iyi
bildiği ön Türk tarihimizde, beşer dünyasının ilk devletlerini kurma
geleneğimize rağmen, makûs 600 yıllık bir Osmanlı ümmeti geçmişimiz de vardı
arkamızda. İşte her şeyden önce, kanımıza girmiş olan melun ümmet kimliğinin,
Cumhuriyetin özgün bireyine dönüşümünü hazmedebilmeliydik. Yüce önderin
hesabına göre de bu 2-3 jenerasyonluk bir revizyon demek oluyordu hiç kuşkusuz.
Daha 46 larda işaret fişeğini atan
ve 50 den itibaren de ilk çok partili dönemin sabık DP si ile ülkemizde
resmiyet kazanan emperyalist KUMPAS(!) ile bugünlere hep birlikte gelmedik mi
veya getirilmedik mi? Şayet yüce Atatürk'ün önerdiği süreç tutulmuş olsaydı, bugünkü
kaotik ortama asla girilmezdi. Ve şayet Atatürk, milletinin Demokrasiye hemen
5-10 yıl içinde intibak edebileceğine inanmış olsaydı, 1975 daha 1930 larda
yaşanırdı. İstiklal harbinden sonra, Demokrasi bağlamında da insanüstü bir
başka mucize daha gerçekleşmiş olurdu. Nasıl olurdu da asrın dâhisi bunu göremezdi.
Şimdi beynime sanki iğneler saplayan
bu gerçeği bir kenara koyup, neyi anlatayım, nelerden bahsedeyim. Yoksa yine
tuzunun, pirincinin çoktan kokuştuğu bu eski temcit pilavına hala kaşık mı
sallamaya devam edelim. Yoksa hep birlikte 'Bismillah' diyerek, bizi giderek
yok eden bu lanetli ortamı elimizin tersiyle itip, yeni bir KEMALİST sayfa
açarak, mevcut ön fundamentinin üstüne, yeni Cumhuriyet binamızı mı inşa
edelim. İsmini, neslini yok kabul edip, sadece tarihsel öğretisi olan son 11
yılı çizerek; ama bu tarihten de yeni tecrübeler çıkartarak, yepyeni bir sayfa
ve pekiştirilmiş yeni bir anayasayla, yeni geleceğimize adım mı atalım.
Ya da bildik bezirgânların din tezgâhlarının
saf müşterileri olmaya ısrarcı olurken, başkalarını dolandırıp, soyanlara
akıllı, becerikli adamlar diyenlere inanmaya devam mı edelim. Aslında akıl diye
bize sattıklarının, bizim hamurumuzda asla yeri olmayan vicdansızlık, hayâsızlık
mayası olduğunu göz ardı etmekte ısrarcı mı olalım.
Nedir dostlar bu konuda ki görüşleriniz. Bu bağlamda
yeterinden fazla iyi niyet taşıdığınızı hep biliyoruz. Ne var ki eylemsiz,
sadece iyi niyetle hiç bir tarih yazılmamıştır. Geçmişe tarih denir, gelecekse
önce kader sonra tarih olur. Demek ki KADERİMİZ de
aslında bizimle görelidir...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder