16 Şubat 2014 Pazar

AMA KADERİMİZ OLMAYACAK..

            Bakıyoruz da, İsmet Paşa'ya "1975 den önce çok partili sisteme geçmeyin" öğüdünü veren yüce Atatürk'ün, yine doğruluğu tartışılamaz böyle bir tespitinin de üstüne, 50-60 yıl geçmiş. Sonuç ortada, Cumhuriyetin kuruluşunun üstüne bunca yıl geçtiği halde, Demokrasi adı altındaki, içinde bulunduğumuz kaotik yapının sorumlusu şimdi kim acaba? Yani Demokrat kim, biz kimdik aslında. Mustafa Kemalinde çok iyi bildiği ön Türk tarihimizde, beşer dünyasının ilk devletlerini kurma geleneğimize rağmen, makûs 600 yıllık bir Osmanlı ümmeti geçmişimiz de vardı arkamızda. İşte her şeyden önce, kanımıza girmiş olan melun ümmet kimliğinin, Cumhuriyetin özgün bireyine dönüşümünü hazmedebilmeliydik. Yüce önderin hesabına göre de bu 2-3 jenerasyonluk bir revizyon demek oluyordu hiç kuşkusuz.

            Daha 46 larda işaret fişeğini atan ve 50 den itibaren de ilk çok partili dönemin sabık DP si ile ülkemizde resmiyet kazanan emperyalist KUMPAS(!) ile bugünlere hep birlikte gelmedik mi veya getirilmedik mi? Şayet yüce Atatürk'ün önerdiği süreç tutulmuş olsaydı, bugünkü kaotik ortama asla girilmezdi. Ve şayet Atatürk, milletinin Demokrasiye hemen 5-10 yıl içinde intibak edebileceğine inanmış olsaydı, 1975 daha 1930 larda yaşanırdı. İstiklal harbinden sonra, Demokrasi bağlamında da insanüstü bir başka mucize daha gerçekleşmiş olurdu. Nasıl olurdu da asrın dâhisi bunu göremezdi.

            Şimdi beynime sanki iğneler saplayan bu gerçeği bir kenara koyup, neyi anlatayım, nelerden bahsedeyim. Yoksa yine tuzunun, pirincinin çoktan kokuştuğu bu eski temcit pilavına hala kaşık mı sallamaya devam edelim. Yoksa hep birlikte 'Bismillah' diyerek, bizi giderek yok eden bu lanetli ortamı elimizin tersiyle itip, yeni bir KEMALİST sayfa açarak, mevcut ön fundamentinin üstüne, yeni Cumhuriyet binamızı mı inşa edelim. İsmini, neslini yok kabul edip, sadece tarihsel öğretisi olan son 11 yılı çizerek; ama bu tarihten de yeni tecrübeler çıkartarak, yepyeni bir sayfa ve pekiştirilmiş yeni bir anayasayla, yeni geleceğimize adım mı atalım.

            Ya da bildik bezirgânların din tezgâhlarının saf müşterileri olmaya ısrarcı olurken, başkalarını dolandırıp, soyanlara akıllı, becerikli adamlar diyenlere inanmaya devam mı edelim. Aslında akıl diye bize sattıklarının, bizim hamurumuzda asla yeri olmayan vicdansızlık, hayâsızlık mayası olduğunu göz ardı etmekte ısrarcı mı olalım.

             Nedir dostlar bu konuda ki görüşleriniz. Bu bağlamda yeterinden fazla iyi niyet taşıdığınızı hep biliyoruz. Ne var ki eylemsiz, sadece iyi niyetle hiç bir tarih yazılmamıştır. Geçmişe tarih denir, gelecekse önce kader sonra tarih olur. Demek ki KADERİMİZ de aslında bizimle görelidir...

                                                                                              Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder