Bunların
içinde bende vardım. 70 li yaşlarımın baharında, hayatımda ilk kez sömürgeci
gazının biberli tadından nasibimi aldım. Gaz dumanı sizi yakaladığı zaman, ilk
önce gözleriniz hışmına uğruyor. Yanıp kızarıyorlar ve zorunlu olarak ağlamaya
başlıyorsunuz. Aynı anda ciğerleriniz yanıyor, nefes alamıyorsunuz, beraberinde
ise titriyor, ayaklarınız tökezliyor ve sinirleriniz paralize oluyor. Bu durum
10-15 dakika kadar sürüyor. Şimdi; "Daha sürseydi bari!" dediğinizi
duyuyor gibiyim. Çünkü ilk düzelme belirtilerinde, bende öyle dedim.
Yağmur
altında yeni ekilmiş tarlaların içine doğru kaçışırken, zorunlu olarak düşüp
birde üstüne çamur banyosu yapmak zorunda kalan ve utancından değil de, bilakis
hırsından ağlayan yaşlı başlı adam ve kadın görüntülerinden yansıyan, hazin
insan manzaraları, daha da bir dokunaklıydı. Hey tanrım, nedir bu insanlarımızın
günahı diye üst kattakine serzenişte bulunurken, diğer yandan, 'yazık ve
vatanım seni çok ihmal etmişiz' diye de söyleniyordum, kendi kendime.
Ayrıca
en önde, geneli gençlerimizden oluşan ve yakın cephenin içinde olamadıkları
halde arkada destekleyen, olgun kadınlı erkekli topluluğun arasına o gaz
bombalarını savurmanın âlemi neydi. Onu da biz söyleyelim. Rüzgâr, dumanı
kendilerine savurduğu için, kendi kıçlarını kurtarmak amacıyla arkada ki
bizlerin üstüne fırlattılar. Pekiyi ulan besmelesiz fırlamalar; geçtikte
biberinden, ya metal parçalar hiçte hak etmeyen günahsız insanları
sakatlasaydı, hesabını nasıl verecektiniz.
Fatura,
sizlere ancak emperyalist köpekliğini layık gören başınızdaki amirleriniz bir
şekilde yakalarını kurtarırken, içinizden hangi gariplere yazılacaktı acaba? Ve
işte özellikle de siz genç polisler, yaşıtlarınız sizlerin de çalınan
geleceklerinizi hayatları pahasına göğüsleyip, sorgularken, hiç mi utanıp
sıkılmadan onların, sizler için de okuyup, sorgulayan asil gözlerinin içine
biber gazlarını sıkıverdiniz. Hele akranları başka yerlerde çoğunlukla da
lüzumsuz işlerle uğraşırken, kendisi kızarmış gözlerinde ki yaşlarıyla 'tam
gözümün içine sıktı amcam', diyen delikanlının saçlarını okşayıp, kendisini
kalbime sokmayı düşünürken, benim de gözlerim daha gazı yemeden önce
yaşarmışlardı.
Ya
sen, sonu artık iyice yaklaşan Tayyip efendi, bu gidişle Türk’üm diyemediğin ülkende,
mezar yeri bile bulamayacağın kesin de, son bomban da elinde patlamadan önce, muhtemelen
sığınacağın ve içinde hepinize yer olan, Amerikalı imamın çiftliğine de fazla
güvenme. Unutma ki Amerikalı sahibin, yenisini hazırlamadan önce, akamete
uğrayanını unutturmak adına, elinde parat bir proje her zaman bulundurur.
Şansına artık ne getireceği de önceden bilinemez. Biz hatırlatalım da. Yani
sözün özü; patronun senden ümidi kestiğinde, senden nasıl kurtulacağını(!) asla
bilemezsin. Ki süratle o noktaya doğru da koşturuyorsun. Ha bu arada sence en
önemli noktayı da atlamadan geçmeyelim. İbretlik(!) akil adamcıklarını sahaya
saldıktan sonra, başkanlık(!) artık iyice hayal oldu sana! Zira klavuzu karga
olanın, gerisi ne olur, onu da kulağına sevgili danışmanların fısıldayıverirler
belki.
Aşağıya,
Silivri anısına beraberimde getirdiğim metal bombanın resmini koyuyor ve yarın
tarihin sayfalarında ibretlik bir anı olarak yerini alacağına inancımı da
belirtmek istiyorum. Resimde bombayı Ataya uzatıp durumu şikayet ediyordum
aslında. “Bak Atam, ne hale getirdiler bizi” diye. Ne var ki, bunu yaparkende haksız
olduğumu biliyorum. Ne yapsaydım, vatandaş derdimi kime şikayet etseydim. Yüce
Atatürk’ün seviyesine bile yaklaşabilen bir adam yok ki bugünün Türkiyesinde.
En azından ortada görünenlerin arasında yok. Ama görünmeyenlerin arasında
yeteri kadar çıkabileceğine de inanıyorum.
Tabii biz Silivride bu sıkıntıları yaşarken, Kasımpaşalı Tayyib’in bile
dudağını uçuklatacak türden, eski Tophane jargonuyla, alayına savurduğum
gamotolardan bahsetmeye, bilmem gerek kalıyor mu? Çevremizdeki hanımlar, cephe
kardeşlerimiz olan AMAZONLARIMIZDILAR aslında, hele gazı yedikten sonra, hiç de
bizden aşağı kalmayan gamotalarını bir duymalıydınız, ilk defa gelenleri bile
coşkuyla, her fırsatta beraber olacaklarına ant içtiler.
Silivri’de
ne mi oldu? Biriken ve aslında tükürseler bile boğacakları bir azınlık
tarafından gazlanan onbinler, her fırsatta bir araya geleceklerine ant içerek Ulusal
cepheyi çok daha perçinlediler. Bizim gibi, daha AKP iktidar olurken bugünleri
aynen görebilen mütevazı bir azınlık ise, neden sonra tüm ulus tarafından teyit
edilmenin mutluluğu içindeydik. Yeni deneyimler elde ettiğimiz günün sonunda,
daha da bilenmiş olarak evlerimize dönerken, birlikte kazandığımız ortak bilgi
ise; vatanseverler karşısındaki büyük korkunun, sebebiyet verdiği bu depresiv
tutumun açıkça gösterdiği gibi, aksak Mehter marşıyla sahneye çıkarılan Erdoğan
ve avanesinin, gavur İzmir marşıyla tek celsede, yakında aynı sahneden
atılacağıydı...
SİLİVRİDEN
İBRETLİK BİR HATIRA 8 Nisan 2013 <------ Tıklayın
İçi bize yutturulan, boş bir biber gazı bombası.
Atatürk’ün Ulusuna, Emperyalistten bir suvenir(!) olarak algılanabilir.
Dolayısıyla da bu hediyenin karşılığını ödemek(!), bize meşru hale gelebilsin.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder