14 Nisan 2020 Salı

PANDEMİK EĞİTİM..


            Bu kötü günlerimizin de kıymetini bilelim aslında. Çünkü bir çoğumuz özellikle de çalışan kesimler yeniden bir aile olmayı öğrendiler. Ve yeniden bir aile olabilmenin tarifsiz hazzını almaya başladılar. Bilhassa da çalışan anne ve babalarına dürbün kurmuş olan çocuklar çok mutlular. Hatta ayrılma noktasına gelmiş olan bazı çiftler bile yeniden birbirlerini kazanmış olmanın alışılmadık mutluluğunu yaşamaya başladılar. Sanki birbirlerini yeni tanımışlar gibi.

            Hepsinin mutluluğu daim olsun. Elbet bu sayılı lakin unutulmaz günler de bir gün, bu günleri yaşayanlarda bir anı olarak kalacaktır. Tıpkı daha eskilerde geçirilen bazı özel günlerimizin asla unutulamadığı gibi. Bizatihen de torunlarımın annelerine, bu günlerinizin kıymetini bilin demek zorunda olduğumu hissettim. Çocuklarının çok mutlu olduğunu söyleyen annelerinden aldığım cevapsa bu konuda beni fazlasıyla memnun etti.

            Benzer düşünceyi eğitim sisteminde de yaşamak isterdim. Ne var ki pandemi kurgusunun himayesinde, eğitim sisteminin de küreselleşmesi bileşkesinde, ön hazırlık kararlarının peş peşe alınmaya başlaması, emperyalistin sömürge veya yarı sömürge olarak gördüğü ülkelerde, ulusal eğitimleri de çipleyeceğinin yadsınamaz göstergesi olarak menfi düşüncemin de nedeni oldu. Ve bu konuyu da aynı bağlamda yoğun mücadele veren ve üst üste davalar kazanan Sayın Mahiye Morgül kardeşimin de kulaklarını çınlatmadan geçemedim.

            Bu noktaya gelince de artık, ortak menfaat ağızları tarafından hep komplo teorileri olarak yansıtılan gerçeklerin, bugün giderek nasıl realiteye dönüştüğünü veya dönüşmekte olduğunu acaba anlayabildik mi diye kendi kedimizi çok ciddi olarak sorgulamamız gerekiyor. Acaba önce evinde kal, sonra da uzak eğitime hazırlan mı demek istiyorlardı salgın yaftası altında. Önce oyunla başlar sonra da istediğimiz gibi formatlarız gençleri. Ve bilhassa da geleceğin ulusal ordularını yani anlaşılacağı üzere. Öyleyse gel keyfim gel!

            Lakin iyice çuvallayan ve son günlerini yaşayan emperyalist sefaletin üzerine, Tam da ulusal güvenliğin ve milli değerlerin yeniden büyük yazıldığı bu günlerde, okul çağındaki çocuklarımıza ulusal kimlik, örf ve adetlerini pekiştirecek sosyo-pedagojik ve özgün milli bir eğitimin, öz kaynaklarımız tarafından verilmesi gerekirken, onları emperyalist güçlerin kuklası haline getirecek bir modele yasayla yönelten şu çelişkiye bakın. Hiç buna ulusal eğitim demek mümkün olabilir mi?

            İnsanlara belli bir yaşa kadar ömür biçen ilkel bir Kabile veya Hükümdarlığın dahi uzun bir ömrü olmuş veya olabileceğini mi sanıyorsunuz. Yoksa para babası ezoterik ve bir avuç azınlık, tanrılığa mı soyunuyor acaba? İnsanlara yaşlılık tasarrufu ve planları yaptırmayacak bir tasarım ne beşerî hukuk ne de insani havsala kapsamında yer alabilir. Bu husus; topluma açık bir soruyla da pekiştirilebilir. Şöyle ki; 65 yaşınıza geldiğinizi bir an düşünün tam da yeni emekli olmuşken, birileri çıkıp size, ‘tamam buraya kadar, artık bundan sonra yaşayamazsın’ dese ve engel koysa ne yapardınız?

           
            İnanın bu sorunun normal ve özgün cevabını bildiğim için bunu duymayı bile düşünmüyorum. Yani böyle bir durumda insan yerine yaratıkların yaşayacağı bir dünyada artık insanlara yer yok demek olur ki buna da kahkahayla gülünecek bir bilimkurgu filmi olurdu demek, daha uygun düşerdi ancak. Çünkü buna komplo bile demek komployu hafife almakla eş anlam taşır.

Aslında sağlıklı yaşlılar kim bilir ne mükemmel bir tıbbi deneyim aracıdır.  Çünkü çeşitli hastalıkları alt etmiş bünyelerin hücre ve kan yapılarından yeni serumlar elde etmek başka canları da kurtaracaktır. Ayrıca bilgeleri olmayan toplumlara toplum bile denemez. Şayet millet bile olsalar Devlet kuramazlar. Tarihten Edebiyata vs. kadar bütün kaynaklar, bilgelerin imzalarını taşır. Bilgeleri olmayan Devletlerin ise yaşamaları mucizelere bağlıdır. Tarihe bakın anlarsınız. Bilin ki gelecek te farklı olmayacaktır.

Kendi adıma İstiklal ve Atatürk tarihini bile dönemin şahitlerinden okumayı tercih ettim ve ediyorum. Aktarımcıları tercih etmiyorum. Yarın da bugünleri araştıran bilimsel insanlar elbette bugün bizim yazdıklarımızı tercih edeceklerdir. Bilimsel olmak da böyle bir şeydir aslında. Bilginin kaynağını kaynağın sahibinden ya da bizatihi şahidinden öğrenenlere bu yüzden bilimsel denmez mi?

Yazar veya herhangi bir sanatçı ne kadar yaşlıysa o kadar değerlidir. Tıpkı yıllanmış Şarap gibi. Bu konuda sayılamayacak çok emsal de yok mudur? Onları okurken veya izlerken alınan fevkalade zevkten, hazdan nasıl mahrum bırakılabilir ki insan. Her şeyi bildiğini sanan bizler bile kendi büyüklerimizden o kadar çok şey öğrendik ve hala da öğreniyoruz ki. Ayrıca yaşamın bütün alanlarında eskilerin bıraktıkları eserler, bugünkü bilimselliğimizin de ana temeli değil midir? Ve bu servet yarınları da kucaklamayacak mı sanıyorsunuz?

            Varoşların dar ve rutubet içindeki odalarında yoklukla mücadele ederek yaşamak zorunda olan insanlara, evde kalın diyorsun da o evlerde bir de kapalı tutularak esasen ölüme mahkûm edilen o insanlara virüs ve pandemi mefhumunu nasıl anlatmayı düşünüyorsun acaba? Ani yasaklama kararlarıyla insanların iki gün için bile düştüğü panik telaşını birlikte yaşadık. Çoğunluğu genç insanların neden olduğu bu hüzüne yorum yapmak ise hiç içimden gelmiyor.

            Arada sırada veya her fırsat bulduğunda sokağa çıkıp evinde alamadığı havayı içine çekerek yaşadığını anlamak zorunda olan ve diğer insanları da görerek kendisinin de insan olduğunu anımsamak isteyen insanlardan, ben koydum oldu yasaklarına uyum sağlayabilmelerini ne kadar bekleyebilirsin ki. Yoksa herkesi kendiniz gibi tuzu kuru mu sanırsınız. Bırakalım koca Türkiye Cumhuriyeti’ni de paradigmal bir Devlet bile temsil edemeyecek bu kategorideki siyasilere, başka ne denebilir ki acaba?

            Türk milletine her gün kafasına göre kelam eden lakin asla Türk milletine Başbuğ olamayacak bir yapay Liderin ağzından çıkan millet lafı, aşırı tansiyondan kriz öncesi dökülen en son yapraktır…

                                                                       Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder