Yeni bir ülke, yeni sosyal çevre,
yeni ekonomi ve var olan kalan ömrü kadar yeni bir geleceği yeni bir doğada araması,
Erdoğan’a ve münasip yanında kıl olmaya bile razı yandaşlarına her halde bundan
sonra tavsiye edilebilecek en tutarlı çözüm olacaktır. Yeter ki düşsünler Türk
milletinin yakasından bir an evvel artık. Zira herkes için de en akılcı çözüm bu
olacaktır inanın. Bu nedenle de geçen yazımda belirttiğim gibi kabile Devletçikleri
pazarı olan Afrika en iyi seçim olacaktır.
Ve kendisi oraya yanında götürebileceği
hempalarından başka Afgan, Suriyeli Afrikalı, uzak Doğulu ihtiyaç sahibi, hatta
macera düşkünü yeni taraftarlarla artık adı her neyse, yeni bir tek adam
devletçiğini de kuracaktır. Olası ticari anlaşmaları Türkiye ile dahi yapabilmesi
mümkün olacaktır. Çünkü yirmi yıllık tek adam tecrübesi kendisine bu
potansiyeli sağlamıştır muhtemelen. Bilsin ki Türkiye de eşyanın tabiatı
nedeniyle asla kuramayacağı tek adam sultasını orada kurabilecek ve kafasında tasarladığı
tek adam rejimini yeni topraklarda çok daha özgürce sağlayabilecektir belki de.
Öyle ya yeni Dünya denilen Amerika da böyle kurulmamış mıydı? Bunu bir düşünsün
isterse. Yalnız oraya ilk gidenler, göçer oldukları, çadırlarda yaşadıkları,
toprak ve avcılıkla uğraştıkları için tunç yanığı olduklarından, Kızılderili olarak
bilinen ön Türklerdi.
CHP Mersin mitinginin ve
Kılıçdaroğlu’nun ‘beklenenin gelmekte olduğu’ mesajı; adeta bir yeni İktidar
Çağrısı oluştururken aynı bağlamda ülkenin kımıldamayan yelkenlerini de yeni bir
umut rüzgarıyla yeniden doldurmuştur. Miting, halktan seçilen konuşmacıların, halkın
bağrının nasıl yanık olduğunu yedi düvele bile göstermesi bakımından çok
başarılı olmuştur. Ne var ki CHP tek başına İktidar olsa bile Kılıçdaroğlu ve
arkadaşlarının bütün iyi niyetlerine rağmen yapacakları çok zor işler vardır. Ve
bunların tek tek yapılabilmesi ise elbette geceden sabaha olmayacaktır.
Dolayısıyla gereken sabrın önce gösterilmesi gereğinin de bilinmesi elzemdir. Hiçbir
şey olmasa bile emperyalistin yeni milli Hükümet tablosu içinde bile usanmadan yeni
hedefler aramaya hatta yaratmaya kalkacağı da asla unutulmamalıdır. Ki hep
böyle de olmamış mıdır?
Şahsi olarak benim sapına kadar
dürüst Sayın Kılıçdaroğlu ve yakın arkadaşlarından yana hiçbir endişem yoktur.
Lakin yine de insanoğlunun taşıdığı beynin bir tarafının Şeytana ait olduğu da
asla unutulmamalıdır. Bakın Baykal’ı bile yaşarken nasıl Rahmetli yapıverdiler.
Bu nedenle de yeni Hükümetin artık çok daha dikkatli olması ve bütün güvenlik
tedbirlerini de alması gerekecektir. Yalnız Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğüne laf
söylemeye kalkanlar, önce aynaya bakıp içlerine akan kendi gözyaşlarına empati
oluştursunlar. Çünkü bu elini vicdanına koymak da demektir. Tabi anlayabilenler
için. Ayrıca bu durum taşla toprağın mukayesesi gibidir. Zira Kılıçdaroğlu gibi
insanlar her zaman ihtiyacımız olacak toprağa benzerler.
Hatta İnönü’nün bile başlangıçta
Amerikan mandacısı olduğu, 1938 yılına kadarda Atatürk’le süren arkadaşlığından
sonra ondan çok şeyler öğrendiği ve vasiyet olarak da üstlendiği birçok şeyi
olmuştur. Nitekim emperyaliste karşı yürütülen İstiklal Harbinde bile Kahramanlık
Madalyaları kazanması, Türkiye’yi Cemiyeti Akvama sokan Lozan Zaferini yaratması
ve bütün müttefik baskılarına, harbi çıkaran Hitler’in tehditlerine rağmen Türkiye’yi
II Dünya Harbine sokmadığı asla unutulmamalıdır. Lakin İnönü’yü de kendisinden
sonra ikinci adam olarak yetiştiren Atatürk’tür. Demek ki herkesin cahil bir
dönemi vardır. Mühim olansa öğrenip kendisini aşarak, alacağı tavırla ortaya
koyacağı icraatıdır. Keşke anasının ak sütünü emmiş aklı başında herkesin Atatürk
gibi bir danışmanı olabilseydi. Çünkü Atatürk döneminde bile bizden olmayan ve çoğunluğu
kara cahil vatan hainleri vardı.
Asırlık Cumhuriyet tarihimizde
benzeri daha önce hiç yaşanmamış bir Erdoğan İktidarının artık tasfiye edilme zamanı
gelmiştir. İster istemez yakınlarda yapılması zorunlu hale gelen seçimlerden
sonra Türkiye gemisinin yolu, Demokrasi denizinde yeni kazanımlara doğru derhal
açılmalıdır. Ülkenin yaşamak ve milletini de yaşatmak zorunda olan milli kaynaklarının
satılmasının, şayet olursa ki alıcılarını fazla memnun etmeyeceği de açıktır.
Çünkü kurulacak milli Hükümetin tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi milli değerlerini
yabancı ellerde bırakmaya hiç niyeti yoktur. Hele de İngiliz tefecilerinin veya
düyunu umumiyecilerin buna söyleyebilecek lafı bile olamaz. Varsa da kendilerine çalar, kendilerine söylerler.
Erdoğan’ın teğet geçeceğini söylediği
enflasyon gerçeği, çaresiz kalan insanlarımızı bile intiharlara sürüklerken, nasıl
teğet geçeceğini düşünebiliyor. Yoksa bunu söylerken mağdurların, kendisini
tasfiye etmek üzere Saraya yürüyeceklerine, intihar ettiklerine bakarak mı bu
düşünceye kapılıyor. 20 yıldır ‘sizi uçuracağım’ ve aralıksız ‘Rab bana’
diyene; ama neticede sadece kendini ve avenesini bankaların gizli hesaplarında sessizce
büyüyen, Dolar kanatlarıyla Ağrı Dağının bile üstünden uçurana, işte böylece
toplumu da devran döndüğünde ‘al sana’ der. Böyle bir durumda milletle uzlaşmak
yerine, OHAL gibi akla zarar bir durumun akla getirilmesi ise uzatmaları oynayan
AKP filmini daha da erken bitirir.
Yeni Cumhurbaşkanı kim olacak
sorusuna verilecek cevabın, aslında aday kimliğinden ziyade önce mevcut Başkanın
ve ucube sisteminin gitmesiyle ilgili olduğuna bakıldığında, ikinci derecede
bir kriter içerdiği mealinde olmalıdır. Ve görülen odur ki her kim seçilirse
seçilsin asla yeni bir Erdoğan olmayacaktır. İşte bu nedenle de sadece ülkeyi manda
yapmak üzere milli varlıklarını sattığı, ihracatını ithalatına maraba yaparak işsizliğini
had safhaya çıkarttığı ülkenin, dış borçlarını da katlayıp, enflasyon silindiri
altında milletin kamburunu büyüterek ve tavan yapan gini kat sayısıyla ülkeyi
iflasın eşiğine getirirken, çalıştığı var sayılan Erdoğan İktidarının, gerçekte
millete verdiği bu nefret eğitimi ise aslında en büyük hizmetidir.
Meclisteki kavgalı bütçe oturumlarının
arkası kesilmiyor. Bir de suçu özründen büyük olduğu halde sıkılı yumruklarıyla
gölge boksu yapanlar var. Canı burnuna gelen vatandaşın sonunda ‘sizi bize
sayıyla mı verdiler’ diyerek o gölge boksörlerine patlaması vuku bulduğunda,
onların suratlarını görmeli o zaman. Seçimin misyonu bellidir. O da vatanı
satan müstevli İktidardan vatanı yeniden teslim alarak sandığı ve ülkeyi kurtarmaktır.
Yani işin özü olan ikinci Kurtuluş Savaşı, işte o zaman tekrar yaşanacaktır.
Görüldüğü üzere Erdoğan, afaki, kendi aklının da ermediği yönetim tarzına ve vatandaşın
sabrını daha fazla test etmeye devam ettikçe, bizatihen daha da suçlu duruma düşecek
ve bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi muhtemelen şahsi avantası olabilecek ‘davasız
ve engelsiz’ yurdu terk edebilme şansını da kaybedecektir.
Otlağındaki son Keçilerini de kaçıran
ve artık tedavilik bir duruma gelen, şimdi de Erdoğan’ın terör provokatörü
cazgırlığına atanarak artık muhalefeti konuşturmama görevine soyunan bu
vesileyle de daha önceki çakma siyasetçiliğinden de tepetaklak olan Soyluya,
yeni görevinde başarılar dileriz. Yalnız şapkasını önüne koyarak biraz
düşünmesini ve yine de kendisini önemli derecede aklayacak bir şeyler
yapabileceğini hatırlatmak isterim. Mesela bir nedamet mektubu yazarak bütün yıkılışını
hazırlayan nedenleri ve şahısları açık kalple ve en azından Peker gibi açıklayarak
sonunda da istifasına imza atması gibi. Ancak bu şekilde yakın geleceğinin önünde,
yeni bir parantez açılabileceğini düşünüyorum çünkü.
Birleşik Yeni Dünya Sosyalizmine doğru
koşar adım yol alan Biden’in çakma Dijital Dünya Devletleri sunusunun, aslında eski
bildik Amerikan rüyasının bugünkü acınası ya da düşündürücü durumunu sergilemekten
başka da bir becerisi olmadı. Biden Hükümetinin sadece ve şimdilik, koca bir
milletle uğraşmaktansa, o milletin başına koyduğumuz tek adamla biraz menfaat ilişkilerine
girerek ülkesini teslim almak, çok daha kolay ve verimlidir bağlamındaki
Erdoğan projesi, halen yürürlüktedir. Lakin onunda sonu yakındır.
Hele
de temcit pilavı haline getirdiği, çaresizliğinden aç ve yokluk içindeki insanları
sabra davet eden ayetler referansına sarılmak zorunda kalması, özellikle de
bunları önce AKP taifesine karşı kullanması gerekirken, yokluk içinde bıraktığı
çaresiz vatandaşları hedef alması, artık bitmişliğinin de ifadesi olarak son
pişmanlığın fayda etmeyeceğini de göstermektedir. Ayrıca mendeburlara,
hırsızlara, katillere, sapıklara, uyuşturucu satıcıları ve müptelalarına vs. ayetleri
refere etmekte imanla asla bağdaşmaz.
Sözün
özü: Kılıçdaroğlu dünkü konuşmasında Atatürk’ün vecizesi olan ‘Cumhuriyet kimsesizlerin
kimsesidir’ sözünü bütün inancıyla ve yüreğiyle tekrar dillendirirken ve bütün sosyal,
anayasal hakların – ki tam konuşma metni okunmalıdır- topluma yeniden kazandırılacağını
beyan eden ifadelerini içtenlikle kutluyor ve dinleyenlerin vicdanlarını okşayıp
gözlerini yaşartan bütün vaatlerinin gerçekleşmesini en samimi dileklerimle
temenni ediyorum.
Serendip Altındal