Kâinatta değişmeyen tek bir şey
vardır o da değişim veya devinimdir. Bu da esasen her şeyin gelip geçici
olduğunu tek kelime anlamıyla da ifade etmez mi? Yani uluslar, Devletler, inançlar
ve kısaca olmazsa olmaz kabul edilen ve yakın çağlara kadar çok köklü olan
bilinçler, dinler ve bilim dalları bile bugün izafi değerlere dönüşüp yerlerini
çağdaş dediğimiz ve ne zamana kadar doğru olacaklarını bilemediğimiz bilinçlere
bırakmamışlar mıdır?
Tıpkı
hiçbir şeyi umursamayan, Dünyaya metelik vermeyen uçarı bir gençliğin, günü
gelince, lastik külotla dolaşmaya veya yatağa çakılmaya mecbur olan bir
yaşlılığa dönüştüğü gibi. Veya o noktada yardıma gelecek tanrıyı bile boşuna beklediğini
anlayan öncesinin mütedeyyin insanının, çektiği acıların kahrından bütün
inançlarına ve yaşadığı hayata bile lanetler okuyarak ateiste dönüştüğü gibi.
Aslında
böylesi ikbal düşkünlerine bu dünyada yapılabilecek en büyük iyilik, saatleri
çalınca onlara ayna tutup ‘bak görüyor musun, kimseyi adam yerine koymayan, hırs
ve duygusuzluğun taşlaştırdığı suratın ne hale geldi. Ne mazlum ve çaresiz bir
insana dönüştün’ demek olacaktır. Ki gençlere de uzak, yakın her türlü
eğitimden daha kalıcı ve öğretici olsun. İşte burada hep birlikte bir kere daha
anlıyoruz. Ki bütün zamanların en gerçek eğitimi ve bütün ilimlerin atası tarih
dersidir. O halde rahmet isteyen tarih hocalarımıza, gelin birlikte rahmet
okuyalım.
Yalnız
bu arada bizim için önemli ve geleceğimiz bağlamında da çok umut verici olanı,
tarih dizesi içinde kadim Türk ulusunun Dünya uygarlık tarihinde başat pozisyonunu
bazen büyüyüp bazen de küçülerek; ama hiçbir şekilde asla terk etmediğidir. Ağzı
olan konuşacaktır elbette lakin bilin ki bu bağlamda her söz artık söyleyenlerin
de sonunda kabul etmek zorunda kalacağı laf ı güzaf olacaktır.
Ağız torba değildir ki dikip
büzesiniz. O halde bazıları da elbette ‘dindar ve kindar’ nesiller gibi gafları
da diğer emsal saçmalıkların yanı sıra aynı hevesle havaya savuracaklardır
şüphesiz. Bunu da arada düşünmeden konuşan, bilmediğini dahi her fırsatta, bilinçsizliğine
uygun bir formatta zırvalayan ve lakin bu alemde tek başına olduğunu da bilen insan
bilinmezinin çaresizlik ve korku kompleksine yorumlamak da hatalı olmaz aslında.
Çünkü bu gibi insanların, dini imanı bütün olan bir kimsenin asla kindar olamayacağını
bilmeleri de beklenmemelidir işin özünde. Ya da bunlar belki de dinsiz ve
ateistleri dindar bir maskeyle sinsice ve hayasızca temsil ederken, dindar
olanları da sömürüyorlardır, kim bilir?
Milli ve tam bağımsız Sanayiden
bahsederken unutmayın ki söyleyeceğiniz her yanlış söz ve yaratacağınız her ters
algı, rahmetli yüce Atatürk’ün kemiklerini sızlatacaktır. Çünkü hemen Kurtuluş
Savaşının ve Lozan’ın ardından Türk milli sanayiini uçurarak ve o yokluk günlerinde
Türkiye’mizi, kendi başına kalkınabilen birkaç Devletin en tepesine oturtarak,
Türk mucizesi lafını Dünyaya ezberleten tek liderdi rahmetli Atatürk. Bugün
ithalat ekonomisine milli sanayi diyenlerin tümüne ithaf edelim o halde bunu
da. Kuşkusuz bu yazıyı herkesin erişebileceği belgesel rakamlarla da tamamlayabilirdim.
Okuduğunu bile anlayamayanları ya da anlamak istemeyenleri fazla sıkmamak için bunu
kendime saklıyorum.
Herkesçe malum emperyalist
kardeşlerle, onların bavul taşıyıcısı Yunanistan’ın bugünlerde tek iştigal
ettiği konu, Lozan antlaşması ile de görmeyen gözler ve duymayan kulaklar için daha
da anlaşılır hale gelmiş olan kıta sahanlığı ve karasularımız üstünde olan
yasal haklarımızı, bir şekilde egale edebilmek için, ilk tetiği çeken olmamızı
sağlamak üzere bizi provoke etmeye çalışmaktır. Sabır, sükûn ve kararlı
yüreklilik, gerektiğinde hiçbir savaştan kaçınmayacak ve gerçek varlığını o
zaman ortaya koyacak olan Türk Ulusunun esasen her zaman yanında taşıdığı, ilk ve
son noktaya kadar da karşı empatiyle kullandığı ögeleri olmuştur hep.
Pandemi borç rezervasyonundan
ellerinde kalan 300 Milyar Doları halka dağıtmayı söyleyen ve bunun için Kongreden
yetki isteyen Trump, Başkanlığını bir dönem daha uzatabilmek için daha ne yapsındı
ki. Acaba Başkanlığının temdidine ondan bile fazla ihtiyacı olan ve vatandaşına
Pandemi vaatlerini bile tutamayan bizim Erdoğan, bundan nasıl bir öğreti çıkarabilirdi
ki.
Hele
de hazinede ne o kadar parası ne de olsa bile mislini kazanmadan karşılıksız halka
dağıtmayı aklından bile geçirmeyecek fıtrata sahip bir Hükümet lideri için bu
olacak şey mi şimdi hiç? Bizde nelerden bahsediyor, alakasız kimliklerde nasıl
empatiler oluşturmaya çalışıyoruz hani. Ya da Tevrat’ı rahleye koyup Kuranla
tedrisata başlayanlara tempo tutuyoruz dostlar, hadi canım geçiniz…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder