Aşağıdaki yazıyı aslında muhterem
Ertuğrul Özkök için yazdım. Arkadaş, e-mail adresini sizin gibi yazısının
altına koyacak medeni cesaretten yoksun olduğu için yazımı size yollamak
zorunda kaldım. Kusura bakmayın. Şayet benim adıma kendisine iletirseniz
sevinirim. Yapmazsanız da canınız sağ olsun. Siz bize lazımsınız. Kendinize iyi
bakın. Gazanız mübarek olsun. Size sağlık ve esenlikler diliyorum.
Serendip Altındal
Sayın E. Özkök
Siz beni sorarsanız, ben taammü
işlerle hiç işi olmayan ama nefsi müdafaa işlerinin hepsinde de var olan, o
mütevazı harcanan arkadaş tiplerinden biriyim. Ben sizden büyük olduğum için
sizle ve sizin gibilerle zaten hiç arkadaş olmadım ve olamazdım. Sayın Çölaşan,
hayatını inançları ahlakı ve gerçek vatan sevgisi ile dolu dolu yaşayan ve
özellikle de bu günlerimizde gururla okuduğumuz bir kardeşimizdi. Kendisini ve
muhtemelen arkadan gelebilecek diğerlerini aslında sizler kaybettiniz ve
kaybedeceksiniz, yoksa biz değil. Son yazınızda, büyük gazetenizden bahis
etmeseydiniz, bu yazıyı yazmak zahmetinde bile bulunmayacaktım. Çünkü değmezdi.
Lakin büyük gazete lafı artık fazlaydı. Biz de vatandaş olarak bir şeyler
yazmalıyız diye düşündüm. Allah aşkına siz kendinizi ne zannediyorsunuz. Sizin
gazetenin sadece seyircileri var. Artık var olan ender okuyucularınızı da
kaybetmek üzeresiniz.
Sözün özü olarak bitirirken, yukarda
nefsi müdafaadan bahsettim. Çünkü
nefsi
müdafaa şeref düellosudur. Tabii bu anlamı taşıyabilen ve taşıyabilecek kişiler
için. Emin Çölaşan da benim tespitime göre, bunun farkında olan ve özünde
hisseden bir insandı. Atatürkümüz, Cumhuriyetimiz ve bu kutsal vatan da bizim
şerefimizdir. Bunu asla unutmayın ve çok dikkatli olun. Aslında
hazmedemediğiniz kemikleri bir gün çıkarma mecburiyeti de gelecektir. Bu, işin
doğası gereğidir.
Serendip
Altındal